Mart 26, 2009

stop all the clocks


her gün kayda değer bir çok şey yaşıyoruz burada.
hepsini çoktan unutmuş oluyoruz yatağa girdiğimizde.

fotografın tamamını parselledim önce,
kısıtlı gökyüzünü elektrik kablolarıyla dört parçaya bölüyorum şimdi..

sol üste iyi dileklerimi yerleştiriyorum,
unutmadan bi tutam sade-sos gezdiriyorum tatlı kaşığıyla.
sosun tarifi yok, ruh halime bağlı olarak yoğunluk ve tadı değişiyor,
ancak şimdilik mayhoş bir tatlılığa sahip ve kıvamında.
kaşıkta kalanı kendime saklıyorum bu arada.

geri kalan 3 parçadan birine aldığı kadar huzur doldurup
diğerlerini boş* bırakıyorum.
ve şimdilik bu haliyle tekrar yerine yerleştiriyorum.

*boşluklar için daha sonra bi ara düşüneceğimdir.

foto: soida-2008-istanbul



Mart 25, 2009

sometime ago


şimdi sadece beklediğim bir anın hayali,
uzun zamandır istediğim bir yol,
gidilecek yer,

ve hiç durma;

geç yara,
arıt beni, tüm zamanları damıt.
sol yarım, kemik.

oluştuk biz,
sür hadi gidelim..


foto: 2008-Muğla-Soida

Mart 23, 2009

''Elimize bir kitap, diyelim ki bir ilahiyat veya metafizik kitabı aldığımızda şöyle soralım: Nicelikle veya rakamlarla ilgili soyut bir mantık içeriyor mu? Hayır. Gerçeklik veya varoluşla ilgili deneysel bir mantık içeriyor mu? Hayır. O halde ateşe atın gitsin, çünkü lafazanlık ve hayalden başka bir şey içeriyor olamaz.''

David Hume

Mart 17, 2009


burning every bridge that I cross
to find some beautiful place to get lost..
hı-hım.

Mart 10, 2009

Kar









ve ahir ömrümde bir ilktir Muğla' da karı görüşüm.

fotolar: muğla-şubat 09'- soida

bi dk




yazdı ve rüzgarlıydı hava,
datça' nın herhangi bir koyunda.
annem denize girmek istemişti..

foto: muğla-datça-soida-2008 yaz

Mart 08, 2009

losing the star without a sky..




we have filled the worlds without subjects, which we dream of together..

Mart 01, 2009

think of someone


-farkettim ki uzun zamandır farkedememişim birşeyleri.

kimilerine göre düzgün ilerleyen bir hayatın içinde oturuyorum ve fakat zaman zaman dengesiz, tutarsız hareketlerim var. insan uzağında olduğu şeyleri çözemez bazen. hani dur bi şöyle objektif, bütün bakayım desen de olaya vakıf olmak için eldeki doneler yetmez ve elbette yaşamak gerekir bazen.
Kaldı ki kimse bir örnek olaya aynı endişeyle yaklaşmaz, aynı tepkiyi vermez. gelgelelim kimsenin derdi kimseyi bağlamaz da. sevgili, eş, dost farkettirmiyor. mantıksal uyum beklemek saçmadır yani.
insanlara verdiğim limitleri kendi kendime aştığımı buna mukabil fazlasıyla hırpalandığımı farkettiğimde yaptığım sert çıkışlar beni keskin ve agresif tanımlı birine dönüştürüyor olabilir, doğrudur. tahammülsüzlüğüm, sabırsızlığım ve tezcanlı oluşum bazı durumlarda hata yapmama vesile de olabilir. oysa ki kimse hak ettiğinden fazlasına sahip olmamalı..
Eşitlikçi bir yaklaşımla; limit sonsuza giderken kimin ne yaptığının bir önemi yoktur ancak kısıt fonksiyonunuz varsa ve gerçek değişkenlere dayanıyorsa, işte o zaman ikili ilişkilerde karşılıklı özen ve dikkat daha ağır basar.
sonra duyguların yanıltıcı olabileceğini, en duygu adamıyım diyenden bile korkulabileceğini, güven duygusu oluşturmada esasen duygusal davranmanın hiç bir zaman yeri olmadığını gördüm bir kez daha. zira değişken duygu halleri verdikleri kararları etkileyenler için duygusal olmakla karşı tarafta güven duygusu oluşturmak arası bir illiyet bağıntısı oluşturmak namümkün.
bugün hissedilen bir duygu yarın reddedilen bir karşıt duygu, suçluluk, utanç duygusu vs..
hissiyat.. ''düşünce''ye yön verdikçe yanıltır insanı. buna mukabil önce rüyalara daldırır sonra gerçeklere batırır. bir ''his''in düşünceye dönüştüğü o dar vakitte kör noktalarını sorgulamadan çıktığınız yol henüz yarısında bile değilken pişman edebilir sizi.
üzülmeyin kararlarınıza.
değiştikçe dönüştüğünüzde, pişman olmayın.
yaşayın ve unutun gitsin..

foto: Muğla- Dalyan Gölü- 2008- Soida