Eylül 30, 2010

an error has occured.

Archive..

İlk defa, 28 eylül akşamı İstanbul'daydı.Uzun zaman sonra tam da alerjim tavan yapmışken ve zaten bitkin haldeyken gittik Maçka'ya. Tam olarak hatırlamıyorum ama 9 civarıydı sahne aldıklarında ve biz zaten en önde korumaların dibine konuşlanmıştık bile. Aklıma gelen ne varsa çaldılar..hani başka bişey dileseymişim olurmuş. şu çok klasik büyük grupların hiç biri konserlerinde en bilindik parçaları çalmaz ya. halt etmiş hepsi..setlistine öleyim be. adamlar ne varsa çaldı, coştu ve kendilerinden geçtiler. bi ara ağzımız açık kaldı resmen. Dave Pen'e ve Maria'ya başarılı vokallerinden ötürü hayranlığımızı, elektroda Steve Harris'e ise burnumun dibinde attığı löp şökelle sololardan ötürü şükranlarımı sunuyorum. Giderken onca çığlığa, ıslığa ve alkışa ithafen "yine geliriz ki:)" gülücüğü attınız, biliyorum.

Sırasıyla controlling crowds, fuck u, you make me feel ve mükemmel vuruş "lights"..Sevgili arkadaşım puduhepa ilen avel gibi önceden kare kare foto çekip şarjı yuttuğumuz için lights çalmaya başladığında aklımızı yitireceğiz sandık, evet. Be aklıselim! ne diye düşünmezsin şu güzelim parçayı videoya çekmeyi de ayırmazsın ona bataryayı. Yine de şarkıyı kopuş anına kadar çektik lakin yetmedi tabi..Aveliz evet:/ Sonra teşekkür edip gidermiş gibi yaptılar(: tabii ki geri geldiler canlarım bis diye çaldığınız 4 parçanın 3 ü de aklımdan geçen mi olur ya bise çıkılıp 4 tane babalar gibi parça çalan hangi grup var söyleyin. Words on signs: ciğerlerimiz acıdı be Dave. Ya gözlerimizin boncuk boncuk oluşuna ne demeli? Bullets ve ardından Again ile bitirirken bizim ev çok büyük hepinize yeter nolur gitmeyin ulean diye haykırışlarım. ve sesimin adeta bir transeksüel tandansı yaratması. Acı acı koydu velhasıl. Konserler ve şarkıların insan bünyesi üzerindeki etkilerini anlatmak her ne kadar saçma gelse de buraya da yazayım istedim. Yazayım yazayım ki yıllar sonra blogger felan çökmezse açar okurum torun tosuna. di mi?
..

Bu arada o kadar fotograf ve bir yarım video var dedim. şuraya koymak isterdim nacizane ve fekat nahlet gitsin bilgisayarım yine bozuldu. daha doğrusu şarjında problem var. tekrar ulaşınca koyacağımdır. sanırım bataryalarla ilgili ciddi bir sorunum var. evet bitti.

Eylül 21, 2010

in a manner of speaking

Eylül ayının yirmisini yirmibirine bağlayan gece.
gündüz pastırma sıcağı, gece yağmur.

..
peki ya okula tekrar başlamak? bir ayağım okulda olmalı benim, evet. 7 yaşından bu yana hayatımı öğrenci olarak geçirdiysem bir alışkanlık olarak buna devam etmek isteyişim yadırganmamalı bence. okulun bünyemde bir bağımlılık yarattığı konusunda ciddiyim. çok başarılı bir öğrenci olduğum söylenemez. özellikle ortaokuldan sonra gayet ortalama bir öğrenciydim. muğla'da üniversite okumanın transcripte yaptığı negatif etkiyi açıklamaya kalkışmıyciğim. Lakin yüksek lisans mülakatında bunca sene okuyup 2.34 ortalama mı getirebildin diye adama sormuyor değiller.. Cevap olarak: sen gibi okul hayatım boyunca ineklemedim lebraam! gezdim, tozdum dolu dolu yaşadım vize final haftası eve kapandım, ama dört sene tatil yaptım diyemiyosun bittabii(:
..
ay amaan neyse.
..
by the way:
even if without meeting, you always want to know somebody. is he/she ok?

Eylül 09, 2010

Bi şarkı dinledim..


Bayram, mayram.
İstanbul'a geri dönmenin en kötü yanı, geride güneyi bırakmak sanırım.
Hiç bi zaman sevemeyeceğimi düşündüğüm bu şehirden bi gün gelip tüm sevdiklerimi alıp kaçacağım. Tabii ki Datça'ya yerleşeceğim. Uzun sabah yürüyüşleri yapıp, çok yüzeceğim, gölgede okuyup, bahçede uyuklayacağım.
..
Şu sıra kulaklarımda hep aynı şarkı. The Dears-Lights off.

Five in the morning, you know we couldn't sleep.
Might be inspiration but it's been this way for weeks.
And weeks. And weeks. And weeks. And weeks.
Do us all a favor; admit the defeat, through the back of the head.
And maybe we'll sleep with the lights off.

"Bring me a glass of water. It must be good and clean."

I'll chug it with the dosage that I'm not to exceed.
And leave the hat on the bed. Leave the hat on the bed, leave the hat on the bed, leave the hat on the bed, leave the hat on the bed.

And maybe we'll sleep with lights off.

Turn out the lights. Just hold me tight.
Sleep through the night, could you, with me?

Foto: Soida, Broadstairs-Kent-England-16.08.2010
PS: The Dears can'dır.

Eylül 07, 2010

To build a home.

içimden "ahanda burayı benim için yazmış" diye geçirdiğim. Perec okumanın geçmiş zaman yaralarına, topikal merhem etkisi. Can çektiren yaşamlar ve içten içe özenilen kahramanlar. Daha sonra kitabı eleştireceğimdir ve fekat şurayı alıntılamadan geçemedim.



"Postadan gelen zarfları açacaklar, gazetelere göz gezdireceklerdi. İlk sigaralarını yakacaklardı. Dışarı çıkacaklardı. İşleri, sabah yalnızca bir kaç saatlerini alacaktı. Öğle yemeğini yemek üzere buluşacaklardı; havalarına göre ızgara ya da sandviç yiyecekler, bir sokak kahvesinde kahve içecekler, sonra da yürüyerek ağır ağır eve döneceklerdi.
Daireleri pek seyrek düzenli olacaktı. Ama düzensizliğinin bile çok büyük çekiciliği bulunacaktı. Bunu dert etmeyeceklerdi; yaşayacaklardı orada. Çevrenin konforu onlara kazanılmış bir olgu, temel veri, doğalarının bir hali gibi gelecekti. Dikkatleri, ilgileri başka yerde, açtıkları kitapta, yazacakları metinde, dinleyecekleri plakta, her gün yeniden başlayan karşılıklı konuşmalarında olacaktı. Sinirlenmeden, acele etmeden, suratlarını buruşturmadan uzun zaman çalışacaklardı. Ardından da akşam yemeğini yiyecekler ya da akşam yemeği için dışarı çıkacaklardı; arkadaşlarıyla bir araya gelecekler, birlikte gezeceklerdi.
Zaman zaman, kitaplarla dolu bu duvarların, tümüyle eve uydurulmuş, öyle ki sonunda kendi kullanımları için yaratıldıklarına inandıkları bu eşyaların, bu güzel, yalın, tatlı, ışık saçan nesnelerin arasında tüm bir yaşam uyum içinde geçirebilirmiş gibi gelecekti onlara. Yine de buraya zincirle bağlı gibi hissetmeyecekleri kendilerini; bazı günler serüvene gidecekleri. Hiçbir tasarı olanaksız gelmeyecekti onlara. Ne hınç, ne acı, ne de çekememezlik duyacaklardı. Çünkü olanakları ve arzuları her zaman, her noktada uyuşacaktı. Bu dengeye mutluluk adını verecekler ve özgürlükleriyle, sağduyularıyla, kültürleriyle, ortak yaşamlarının her anında onu keşfetmesini, korumasını bileceklerdi."
...