Mart 31, 2008

we both go down together..


a song which is to go over to cliffs of Dover.
And the lovers who have unending tale.


And while the seagulls are crying
We fall but our souls are flying..

Mart 28, 2008

sofranın tuzu, biberi..


o nasıl bir mutluluk..
aynı kafadan çıkan 3 ses..
iyot kokulu esnaf lokantası, tek tat..

Mart 26, 2008

gel, şimdi..


yanıldım.
hayatımda ilk defa bu kadar çarpık ilişkilerin içine daldım.
üzülmek değil de uzaklaştım kendimden.

tiksindim midem bulandı..
şimdi sadece kendim olduğum bir yerde çuvaldız kalmamış ya.
tam da ben ben olmuşken.
herşeyi anlatmak istemem, yetmez de zaten.

boğuldum.
ne ağlayabiliyor, ne de gülebiliyorum.
gözlerim doluyor arada yutkunuyorum.
lanet eder oldum sık sık herşeye.
sıkıntı verdi bu 'pek sevgili melankoli'.

gel, şimdi.
huzurlu uykular bul bana..
içinden çıkamadığımız yerleri bana bırak, atlıyayım.
uyut, güzel rüyalara daldır beni..

Mart 23, 2008

ikilemeden dogaç..



bugün tüm eski aşklara..
en ufağından en büyüğüne, en karmaşığından en saf temizine.
ders felan hikaye. en nihayetinde insanız değil mi? öylesine yazılmış bir şey ya.
bir yerde göz göze gelmemiz yetermiş ya zaten.
...............

eskilerden açılan sayfalardan bişeyler seçerken, belkide onlardan ne kadar uzak (yakın) olunmak istegimizi göstermeye çalışmışız. çöktü bir yerlerde liseden mi? en sevilen mi? esmer olan mı, kumral olan mı? yoksa sadece bal gözleri mi?.. leonardo di caprio nun yakışıklı oldugu yıllardan estantaneler...(=)
..............

posta gazetesinin verdiği saçma star posterleri. ilhan mansıza tapan minik lise hatunları. kurtuluşta bir börekçi. hacı hüsrev çingeneleriyle bir yolda mozaik ya. kültür sentezi bi yerde hayat okulu herşeyden önce. karşı komşu. pencere kapalı, perde kapalı. her akşam devir teslim rakıyı şarabı. en güzeli uykunun, en rahatı, en paspalı yaşamın. beşiktaşın en dalgalı zamanları. defile çalışmaları bulvarda. dolmuşla taksim, beleş tepeden kız kulesi.
ve taksim ya=)... en güzel yeri gençliğimin. zaman akıp gitmekte süpürmekte ne varsa yaşantılar dahil. her sevilen taksime getirilmekte. kat kat büyümekte karnı geçmişimizin.
siroz başlangıcı gibi.
.................

feshane den iskeleye yumulmaktaydı şarap elinde erol. yanında cano, dost, ozzy, iki de salak hatun (kullanmalık).. tekerrür etti tarihim sızıntılarım ilavelerimden çıkarken. şarapçı amcanın gözlerini büyüterek baktıgı rakımızdı rüzgarla dalgalanan saçları, masmavi gözleriyle... mezarlık dayakları.. pierre lotie den seyri aleme dalmak tavşan adasına, bitişimin yerine göz gezdirmek.. bir dede bir anneyi beklemek.. onlardan cilveler sunmak hayata.. kırılgan ruhlarla avutmak gözleri, birilerinin geçişini beklemek.. çılgınlar gibi seslenmek, emel in balkonundan bal gözlüge.. trajik işte keşmekeşin içinden seçilen yırtık hüsranlarmış.. yokuş yukarı çıkarken tıkanmalarımız da zevkliymiş, kaybolmalarımız mezar aralarında...güzeldi.. güzel kalıcak.. kalmalı..
...............

spor ayakkabı giyme cezası. 3 geç bi tam gün devamsızlık. sağlık ocağı raporları.. ellerimizle boyadığımız duvarlar. koridor aşkları boylu boyunca.. ve etek boyu. alındığı gibi paysız kısaltılan.
...............

koşuşturmaca içinden seçtigimiz hoşluklar. güvecin yıllanmışlıgından gelen kıyma kokusu.. ilk dükkandan yenmez ama ikinci olan hani handaki minik dükkan.. bir de eker ayran. okuldan kaçılma geyikleri, metin in sopayla kovalaması, testereli bir genç, baltayla topuk yardırmalar.. heveslerin intikamı. aralarda kalmalar sevilenle sevenler muhabbeti..klanda içilen bira, ays ti, küçük saydıklarımın meyve suları. spartaküsün karabiber kokulu tostu.. son sene korkusu, heyecanı, endişesi, kuraklıgı, çoraklıgı.. yitirilenler..
...............

velhasıl kelam büyüyüverdik. daha doğrusu öyle sandık. koşarak uzaklaştığımız avlu yabancılaştı bize. sandık ki üniversiteye kapağı atınca herşey tas tamam olacak. bitecek derdi herkesin. ebeveyn mod off olacak..uzaklaştık arkamızda istanbul. yol aldık bandırma izmir aydın.. vardık muğlaya. öyle küçücük öyle kendi halinde. 100 yaşında teyzeleri var. caanım ege. nasıl da sarıp sarmaladı. unutturdu herşeyi. açtı kollarını. marmaris, akyaka, bodrum, fethiye. güzelliğine kapıldık gezipdurduk haliyle=) okulu yazın da sevdik.. ev idare edip hayat idame ettik 3 er 5 er.
gece gündüz bilmedik ama otokontrolü yitirmedik. kırsalına gülüp geçtik de saçlarımızı boyatmadık=) öyle ya feleğin çemberi istanbuldu.. biz oradan geldik.
...............

kazandıklarımız, şimdilerde bizlere eklenen etiketlerimiz var, insandan saydıklarımız.. çatı katının üçgenimsi camından bakıp yüksekligin korkusu da degil beklentisiyle sevindik. oldugumuz yer, dostlar, sevmeler kaldırım geyikleri.. itip kakışmalarımız.. kırmızıdan, sınav arifesinden sıyrılan yıgıntılarımız.. çalışma arası.. akyaka nın metrelerce koşulmasına ragmen bitmeyen sığlıgı, iskelede denize döktügümüz "yetti be şevki" yle birlikte attıgımız kinimiz hayata olan.. bekçinin izin vermeyişi "gamra bakıpturu"nun çevikliği.. güldüklerimiz agladıklarımız, tekne turu yanıklıgı, yüksek atlamalar, deniz hayatına yaptıgımız dalışlar.. oynaşmalar su altı geyikleri, su üstü develeri.. deniz inegini sağmak.. fonda kristinla yazmak sonu olmayanlarımızı.. belkileri hanileri keşkeleri düşünmeden ötelemek arta kalanlarımızı.. ve yine bir yaz daha geliyor sondan ikinci kez.. içimizde taşıyacak olduklarımız, sırtımızdan eksilmeyenlerle devam ediyoruz kıyametin içinde.. neresindeyiz bilmeden çözümün.

sonumuzun olmaması.

Mart 20, 2008

sonbahar


şu kadarını söyliyeyim
bebekleri uyutuyor bu parça..

Mart 16, 2008

jessica..


Greg & Duane Allman kardeşlerle beraber southhern rock ın doğuşu.
trajik olaylar peşlerini bırakmasa da öyle ya da böyle 30 yılı aşkın süredir hayatta kalmayı başarmış kanımca alanında en iyi sahne performansına sahip grup.(20dk-you don't love me)
ve benim için gün başlarken vazgeçilmez parçalarından jessica..

işte böyle güzel müzik yapan biriyle evlenebilirim=)

Mart 14, 2008

etta..


At last
My love has come along
My lonely days are over

And life is like a song..

...


bugün ucube bir barın üst katında, bir köşede, sarılarak ağlaştığım 'insan'lar kadar eşit bir düzlemde bir bardak birayla sarhoş oldum. sırtımın üşüdüğünü bile bile yola koyulup naralar attım aldırmaksızın bir devriye ekibine. ortak geçirilen gecemiz, ne var ki yalnız sonlanan rüyalarda ve garip bir gidiş sana dair, öylece rüyanın içinden bir yerinden süzülerek..
kahveyi çok şekerli yapıyorum, ağzımın tadını kaçırıyor.
parmağımı yakıyorum ve gözlerim doluyor.
içimden küfürler ediyorum senin tanrı dediğine. geride ne kaldı bilmiyorum.
bir kitap buluyorum başucuma bırakılmış.
diyor ki:
'sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da.'

Mart 13, 2008

söyleşiden


''Sevgi, hiçbir vakit doğru dürüst iyileşmeyen yaralar açar insanda, çünkü her zaman kendisine pislik eşlik eder. Sevgi ve pisliği birbirinden ayıracak olan da yalnızca sevgilinin iradesidir.

....


ne var ki böyle çaresiz bir kimse henüz sevgide kendi iradesinden yararlanamaz, dolayısıyla pisliğe bulanır. Henüz olgunluğa kavuşamamışlığın bozgununa uğrar, onun bir kurbanı olur. Bu da ciddi ölçüde zarar verir kişiye. Bir insanın yüzündeki acı ve soğuk çizgiler, çokluk bir oğlanın çehresinde zamanında uğradığı bozgunun donup kalmasından başka şey değildir.''

Franz Kafka

Mart 11, 2008

chris..

The night and the life of her lonely dream.

Mart 09, 2008

düşününce..



bugün yolda görüpte elini bıraktığın o kızdan çok yandı canım. yanlış anlama kıskanmadım, sadece kendimi onun yerine koyunca.. ona birşeylerden bahsettiğin anda nereye koycağını bilemediğin ellerin, kızın ürkek bakışları. ya senin 'yoo görmedim aslında ben seni' vari edaların. yapmacık durdu ve hatun bozuldu.

oysa en çok o sokağı severdin sen. sümbül kokardı baharla beraber. evden çıkar Gökova'ya inerdik.yüzerdik, sen daha çok dalmayı severdin. dipten çıkardığın deniz minarelerini hediye ederdin, kalbime giderdin..akdenizin tuzu, saçlarını salardın, uzundu kıvrılırdı, kalbime uzanırdı..
en çok sevdiğim tişörtünü giyerdin, siyahtı. herkes birilerinin meleğiydi. ama sen hiç bi zaman benim değildin. nerede eksik bir parça varsa es geçerdim. en bütünü sendin. aslında kimsenin oluşturamadığı bir ideallik sınırı çizmiştin ya adım adım yitirdik biz onu..
nasıl da bayılırdın kahvaltıya, günün en güzel öğünüydü sana. ben reçeli sona bırakırdım sen daha baştan affetmezdin. bir kereliğe mahsus yaptığım dağ çileği reçelimi bir kere de yemiş bitirmiştin. şekerin tavan yapmış uzunca bir süre yerinden kalkamamıştın.
sarılıp dudak dudağa uyku..yorganı kundak yapardım, kendimi bilmez uyurdum, üşürdün yine de ses çıkarmazdın..hep benden önce uyanır benden önce seyre dalardın.
bencildim, düşüncesizdim çoğu zaman, es geçerdin takılmaz, kırılsan da yamulmazdın.
öyle birşeydi, tapardın..bi yerime birşey olsa canım yansa benden önce ağlardın. çok sakardım,
merdivenlerden düşüp bileğimi incittiğimde saatlerce tutamadığın için kendini suçlamıştın. kucaklayıp yatağa götürürken omzuna bıraktığım maskara izine..su içirmeye çalışırken soluk boruna yolladığım damlalara..en çok hastayken bayıldığın sebze çorbasına..
cup griye severdik Baylan'da. black code daha bi yakışırdı gözünde bana. severek aldığın ama yalnızca bir kere giydiğim elbise. o gün tam anlamıyla dünyalar senin, ciddi anlamda su toplamış ayaklar benim..ve daha bi çok yaşantı.

sonrasında, ilk 6 ayın mükemmelliği yerini tartışma ve çıkmazlara bıraktı.
konuşurduk, o anlık hallederdik ama aslında halledemezdik. sonra tartışmalar büyür ve kısırlaşırdı, sen çıkar giderdin öyle ya kalırsan kıracağından korkardın, bunu bile kanıksamıştık. ise karışırdın sokaklarında Muğla'nın. ağlardım, sona gidişimize, tükenişimize, bir daha başa dönemeyişimize, kendi inadıma, hırçınlığıma, senin mükemmeliyetçi tavrına..bilirdim son geliyor ve daha bir sarılırdım her defasında..

arsızca ağlardım yatağı mabed yapar, yorganı siper. dış dünyaya küser, kendime küser bi sana bakardım. sana sarılırdım..çocuk kalabildiğim tek yanımdın.
annem bile 'evladım sen bu kızın nesini seviyorsun allaşkına?' demişti de.methiyeler düzmüştün, şaşırmıştı.

-tükenen bir fiildir 'bitti', di li geçmiş zamanda O' nun adına çekimlenen.
bir süreçtir aslında kestirip attığına bakmayın öyle. aklı mantığı bırakıp da bir umut diyerek düşülen yola çakılan kazıktır.
sonu görmektir esasen tüm gerçekliğiyle ve alelade bir günde mecalsiz halinize vurduğunuz tekmedir, sizi size çevirmesini umduğunuz.-

yorgunluk sarmıştı iyiden iyiye.hastalıklı bir şekil almaya başlamıştık ki böyle ilişkilerden hep nefret etmişimdir.
artık bir yanımız kalmamıştı tüketecek, yemiş bitirmiştik. yine beraberdik ama halsiz, takatsiz, kavga çıkmasın diye de daha çok sessiz. her defasında 'eski biz'e dönme çabalarımız yetersiz ve denedikçe yersiz. daha bir çok olumsuzluk eki.

en son tartışmamızdı. tüm haftasonu aramamıştım seni. kafamda ayrılık senaryoları kuruyor perde perde yazıyor, bi türlü oynamaya kalkışamıyordum.
aradığımda bir cesetten farksızdı sesin. anlamıştım burnun kanamıştı yine..buluşalım dedim, ağlarım bize gidelim dedin. hazırlıklıydım, itiraz etmedim bir kere de sonlanmalıydı. oturduk, anlattım..daha doğrusu saçmaladım bi dünya dolusu. nasıl da saçmalamıştım, sarılmak istememiş, kaçmaya çalışmıştım hatta. izin vermemiş sarıp sarmalamış hıçkırıklara boğmuştun.bitmişti ve ben şaşırtıcı bi şekilde rahatlamıştım. elele çıkmıştık evden en sevdiğin sokaktan geçip vedalaşmıştık.
-işte sen şimdi tam da aynı şekilde geliyordun karşıdan, ellerine belli ki kendinin bile yakıştıramadığın bir hatun eli. bıraktığın anda gülümsedim, firad yanımdaydı olayın farkına varınca sustu-
aynı gece sana ait ne varsa toplayıp kaldırmış, bir daha ulaşamayacağım en emin yere saklamıştım.yanımda göremeyen herkes seni sorsa da tekrar tekrar hatırlatsa da yaşanmışlıkları, bir kerede bitmeliydi, ertesi gün reset atmış olarak kalkıp kaldığım yerden devam etmeli eski benliğime dönmeliydim.işte bu yüzdendir ki son verdiğim en güzel alışkanlığımdın, bittikten sonra kısırlaştırdığım..

ne kadar oldu hatırlamıyorum şimdi, değişti bi çok şey haliyle. kaldığım yerden devam ettim.yalandan bir ilişki iliştirdim araya..tampon gibi kaldı, beceremedik sonra kendini kaybetti, gereksizliğini anlayınca ondan da vazgeçtim. gezdim, bokunu çıkardım, içtim ve atladım zamanları.


düşününce..
tek kelimelik; arkası, bir yaşantı torbasıyla ağzına kadar dolu olan cümleydi, 'bitti'. öyle ya evvela siz vardınız ve tüm bencilliğinizle yine size dönmektir çabanız...

Candy


tutku, bağımlılık ve hedonizm..
hedonist kimliğe ulaşma çabası, tutkuya dönüşen istekler, bağımlı sarmaşık bünyeler.
bir Neil Armfield çalışması. şair Dan ve ressam Candy'nin sikertici sınırlarda dolaşan aşkı.
firad'la bu filmi ilk izlediğimizde boğazımıza sağlam bi yumruk indi sandık. aynı hissiyatı daha sonra bir de heath in ölümü verdi bana, orası ayrı.

Mart 08, 2008

denize döktük


büyük bir salonun en köhne köşesi, bir başka yolsuzluk konulu haber, ellerime kimyasal boyalar.
ayrıntısına takılıp kaldığım gereksiz haberler.

benzin istasyonu tuvaletleri..
kendi halinde bir woswosun gökova semalarını avuçlarımıza bahşetmesi. ve bunu yaparken de amortisörlerini sakar geçidine feda etmesi..en güzeli böyle kötü anların bir dostun da dediği gibi daha bi kaynaştırması kişileri, ilişkileri..
gecenin bir yarısı Gökova' yı naralarla inletmek. ölümler savurmak havaya ve bir faşistin tüm kendini bilmez tümcelerini meşru sayıp denize zahmet bize eziyet.. koşar adım uzaklaştığımız yerler bize yabancı.
tahammül sınırlarının gitgide zorlanması. beraber yaşadığımız her olayın sakinlik kavramlarımızı genişletmesi, artık işi onursuzluğa vurup, kahkahalarla gülmemiz, gülüşmelerimiz..sonunda iç çekerek susuk kalışımız. ve fakat sustukça kucağımıza yayılan safralardan bu kadar mı tiksindik?
daha ne kadar dayanabilirsin?
ben sırtına duvar kesilmeden ne kadar ağlayabilirsin?

sildiğimiz anlar kadar sabit düşünce: kafamızda ölümler. kimseye yakıştıramadığımız ölümler.
kolkola çıktığımız yollar ve düşüncesi bile kötü..
iyisi mi yaz gelsin..

Mart 04, 2008

bil istedim ki..

olmadı, olamadı..
seviyordum alabildiğine yetmedi.
birşeyler eksildi gitti içimde.
bitmesin, yitmesin isterdim ya.. ne garip korkulan oldu.
şimdi hissiyatın sıfıra inişi..aidiyetsizlik ve muğlak ruh halleri.

ha'di bakalım..