Aralık 27, 2010

Dinner and the ship of dreams


"Denize doğmuşsun sen..
Saçların tuzdan, bakışlarına atoller birikmiş baksana.."

Galiba seni hep seveceğim*

İmza: Yol arkadaşın.

Kasım 20, 2010

we can have it?


Last night all the horrible
Things in life
Start through my dreams and
I just want to shine it up,
Shine it down or shine off

Going where we lost it all
Yet things before are with us now
It hurts it kills
It takes a choice
It brings no light
It brings no love

And what we want most
Is no where to be found
Some people care
They're going long
They're going deep
Still it's nowhere to be found

We're looking far
We're searching wide
Still it's nowhere to be found
We're looking far
We're searching wide
Still it's nowhere to be found
What we want is gone for good
It's simply nowhere to be found

Somewhere is the one that never will
burn out
They're looking for a heart
Looking for a home
Looking for a hand
This broken head
You're not alone
You're not alone
You're not alone
You're not alone
You're not alone

And you never said I'd see you again
You never said I will
You never said I'd see you again
You never said I will
I will
I will
I will
My love

Someone somewhere says they've got it all
But that's not even what we want
Not even close
Not even close

It won't ever be what we want
It won't ever be what we want
It won't ever be what we want
It won't ever be what we want
It won't ever be what we want
It won't ever be what we want
It won't ever be what we want

photo: taken by soida, august'10, London.

for the song: http://fizy.com/#s/1lsntf

Kasım 18, 2010

any cities left?



Gözleri boşluklara asılı bir fütursuz.
Akıllara gelebilecek tüm duygu çeşitlerini en yoğun yerinde bırakıp gidiyor.
Hepsinde bir telaş, aceleye getirilmiş günler ve yorgunluk öteden.
N'oluyo ya? Sana diyorum hey..
Sinirlenme, dur biraz.
Tut ki ben..


Nasıl bir karmaşanın ortasındayım?
Bilmiyorum.
Yine düzlemdeyiz. Ve yine şu sıralar her sorunun cevabı: bilmiyorum.

Tuz lazım bize.


photo: taken by Soida, a lomoshop in London, august'10

Ekim 17, 2010

25

Günler geceler geçti gitti. Gözlerimizin asılı kaldığı tarihlerden bu güne çok yol geldik. Biraz durulduk sanırım ve korkularımız kadar asiliğimiz de törpü yedi. Az görüşüyor, az film izliyor, az laflıyoruz. İşinde gücünde insanlarmışız gibi..
Sanki bir işi evladıymışcasına sahiplenmiş gibi. Oysa özgür kalabilsek, aklımızda gitmek fikri, geri dönmek?

Az yazıyorum, az yazıyor. Artık yok evet. Anlamlandıramadığım bir özlem duygusu. Neye olduğunu bilmiyoruz.Yatakta cebelitarıktayım ve ekim ayında su sıcak olmalı Hayıtbükü'nde. Gündelik kıyafetlerle sırt çantası özgürlüğü, tuzlu su kaşıntısı yok artık. Ve elzem değil o gereken şeyler.

Kitap okuyorum yazmıyorum mesela. Görüyorum, rahatsız oluyorum yine de susuyorum artık. İki hece susup geliyorum, konuşmuyor ve anlatmıyorum. İstanbul'un ezici hükümranlığında, kendimi kış gelmeden onarılması gerekli duvarlar gibi akıtıyorum. Gözlerim akıyor, çok yağmur yağıyor ve nemleniyor odam. Omuzlarımız mercan değil küf kokuyor artık. Ne yazık, son naftalin kokusu dedemle birlikte gitti. Olsun demek de yok artık. Çocuk..

Naifliğinden sual olunmaz, gülümseyerek susuyorsun. Susuyoruz, içiyoruz, yeniden..

Şarap susuzluğunda bir sabah çatlıyor dudaklarım. Kış geliyor ve battaniye yetmiyor artık. Yaşlanıyorum sanıyorum. 15-16 yaşlar kadar hatırlıyorum,
düşünüyorum o zamanların 20'li yaşlar merakına şaşıyorum.
Gözüm dalıyor sonra, annem öpüyor, babam gidiyor, kardeşim suskun.
Zor artık sevgileri yaşatmak.
Anlıyorum, yitiyor değil mi masumiyetimiz?
Farkındayım, hadi..

Dikişlerin tutmadığı yerlerde yaşıyoruz artık. Tüm balkonlar havadar değil ve naylon artık heves. Uyku yırtığında, karın ağrısı. Dimağında uygunsuzluğun, el pençe yine..
ah olmuyor metazori.

Evet, tekrarlıyor yaşlarım kendini.
Ama bir yaşı doldurmanın ötesine gittim ben dün.



17.10.2010 saat: 03:47

Eylül 30, 2010

an error has occured.

Archive..

İlk defa, 28 eylül akşamı İstanbul'daydı.Uzun zaman sonra tam da alerjim tavan yapmışken ve zaten bitkin haldeyken gittik Maçka'ya. Tam olarak hatırlamıyorum ama 9 civarıydı sahne aldıklarında ve biz zaten en önde korumaların dibine konuşlanmıştık bile. Aklıma gelen ne varsa çaldılar..hani başka bişey dileseymişim olurmuş. şu çok klasik büyük grupların hiç biri konserlerinde en bilindik parçaları çalmaz ya. halt etmiş hepsi..setlistine öleyim be. adamlar ne varsa çaldı, coştu ve kendilerinden geçtiler. bi ara ağzımız açık kaldı resmen. Dave Pen'e ve Maria'ya başarılı vokallerinden ötürü hayranlığımızı, elektroda Steve Harris'e ise burnumun dibinde attığı löp şökelle sololardan ötürü şükranlarımı sunuyorum. Giderken onca çığlığa, ıslığa ve alkışa ithafen "yine geliriz ki:)" gülücüğü attınız, biliyorum.

Sırasıyla controlling crowds, fuck u, you make me feel ve mükemmel vuruş "lights"..Sevgili arkadaşım puduhepa ilen avel gibi önceden kare kare foto çekip şarjı yuttuğumuz için lights çalmaya başladığında aklımızı yitireceğiz sandık, evet. Be aklıselim! ne diye düşünmezsin şu güzelim parçayı videoya çekmeyi de ayırmazsın ona bataryayı. Yine de şarkıyı kopuş anına kadar çektik lakin yetmedi tabi..Aveliz evet:/ Sonra teşekkür edip gidermiş gibi yaptılar(: tabii ki geri geldiler canlarım bis diye çaldığınız 4 parçanın 3 ü de aklımdan geçen mi olur ya bise çıkılıp 4 tane babalar gibi parça çalan hangi grup var söyleyin. Words on signs: ciğerlerimiz acıdı be Dave. Ya gözlerimizin boncuk boncuk oluşuna ne demeli? Bullets ve ardından Again ile bitirirken bizim ev çok büyük hepinize yeter nolur gitmeyin ulean diye haykırışlarım. ve sesimin adeta bir transeksüel tandansı yaratması. Acı acı koydu velhasıl. Konserler ve şarkıların insan bünyesi üzerindeki etkilerini anlatmak her ne kadar saçma gelse de buraya da yazayım istedim. Yazayım yazayım ki yıllar sonra blogger felan çökmezse açar okurum torun tosuna. di mi?
..

Bu arada o kadar fotograf ve bir yarım video var dedim. şuraya koymak isterdim nacizane ve fekat nahlet gitsin bilgisayarım yine bozuldu. daha doğrusu şarjında problem var. tekrar ulaşınca koyacağımdır. sanırım bataryalarla ilgili ciddi bir sorunum var. evet bitti.

Eylül 21, 2010

in a manner of speaking

Eylül ayının yirmisini yirmibirine bağlayan gece.
gündüz pastırma sıcağı, gece yağmur.

..
peki ya okula tekrar başlamak? bir ayağım okulda olmalı benim, evet. 7 yaşından bu yana hayatımı öğrenci olarak geçirdiysem bir alışkanlık olarak buna devam etmek isteyişim yadırganmamalı bence. okulun bünyemde bir bağımlılık yarattığı konusunda ciddiyim. çok başarılı bir öğrenci olduğum söylenemez. özellikle ortaokuldan sonra gayet ortalama bir öğrenciydim. muğla'da üniversite okumanın transcripte yaptığı negatif etkiyi açıklamaya kalkışmıyciğim. Lakin yüksek lisans mülakatında bunca sene okuyup 2.34 ortalama mı getirebildin diye adama sormuyor değiller.. Cevap olarak: sen gibi okul hayatım boyunca ineklemedim lebraam! gezdim, tozdum dolu dolu yaşadım vize final haftası eve kapandım, ama dört sene tatil yaptım diyemiyosun bittabii(:
..
ay amaan neyse.
..
by the way:
even if without meeting, you always want to know somebody. is he/she ok?

Eylül 09, 2010

Bi şarkı dinledim..


Bayram, mayram.
İstanbul'a geri dönmenin en kötü yanı, geride güneyi bırakmak sanırım.
Hiç bi zaman sevemeyeceğimi düşündüğüm bu şehirden bi gün gelip tüm sevdiklerimi alıp kaçacağım. Tabii ki Datça'ya yerleşeceğim. Uzun sabah yürüyüşleri yapıp, çok yüzeceğim, gölgede okuyup, bahçede uyuklayacağım.
..
Şu sıra kulaklarımda hep aynı şarkı. The Dears-Lights off.

Five in the morning, you know we couldn't sleep.
Might be inspiration but it's been this way for weeks.
And weeks. And weeks. And weeks. And weeks.
Do us all a favor; admit the defeat, through the back of the head.
And maybe we'll sleep with the lights off.

"Bring me a glass of water. It must be good and clean."

I'll chug it with the dosage that I'm not to exceed.
And leave the hat on the bed. Leave the hat on the bed, leave the hat on the bed, leave the hat on the bed, leave the hat on the bed.

And maybe we'll sleep with lights off.

Turn out the lights. Just hold me tight.
Sleep through the night, could you, with me?

Foto: Soida, Broadstairs-Kent-England-16.08.2010
PS: The Dears can'dır.

Eylül 07, 2010

To build a home.

içimden "ahanda burayı benim için yazmış" diye geçirdiğim. Perec okumanın geçmiş zaman yaralarına, topikal merhem etkisi. Can çektiren yaşamlar ve içten içe özenilen kahramanlar. Daha sonra kitabı eleştireceğimdir ve fekat şurayı alıntılamadan geçemedim.



"Postadan gelen zarfları açacaklar, gazetelere göz gezdireceklerdi. İlk sigaralarını yakacaklardı. Dışarı çıkacaklardı. İşleri, sabah yalnızca bir kaç saatlerini alacaktı. Öğle yemeğini yemek üzere buluşacaklardı; havalarına göre ızgara ya da sandviç yiyecekler, bir sokak kahvesinde kahve içecekler, sonra da yürüyerek ağır ağır eve döneceklerdi.
Daireleri pek seyrek düzenli olacaktı. Ama düzensizliğinin bile çok büyük çekiciliği bulunacaktı. Bunu dert etmeyeceklerdi; yaşayacaklardı orada. Çevrenin konforu onlara kazanılmış bir olgu, temel veri, doğalarının bir hali gibi gelecekti. Dikkatleri, ilgileri başka yerde, açtıkları kitapta, yazacakları metinde, dinleyecekleri plakta, her gün yeniden başlayan karşılıklı konuşmalarında olacaktı. Sinirlenmeden, acele etmeden, suratlarını buruşturmadan uzun zaman çalışacaklardı. Ardından da akşam yemeğini yiyecekler ya da akşam yemeği için dışarı çıkacaklardı; arkadaşlarıyla bir araya gelecekler, birlikte gezeceklerdi.
Zaman zaman, kitaplarla dolu bu duvarların, tümüyle eve uydurulmuş, öyle ki sonunda kendi kullanımları için yaratıldıklarına inandıkları bu eşyaların, bu güzel, yalın, tatlı, ışık saçan nesnelerin arasında tüm bir yaşam uyum içinde geçirebilirmiş gibi gelecekti onlara. Yine de buraya zincirle bağlı gibi hissetmeyecekleri kendilerini; bazı günler serüvene gidecekleri. Hiçbir tasarı olanaksız gelmeyecekti onlara. Ne hınç, ne acı, ne de çekememezlik duyacaklardı. Çünkü olanakları ve arzuları her zaman, her noktada uyuşacaktı. Bu dengeye mutluluk adını verecekler ve özgürlükleriyle, sağduyularıyla, kültürleriyle, ortak yaşamlarının her anında onu keşfetmesini, korumasını bileceklerdi."
...

Ağustos 10, 2010




evet. yerin dolmuyor. terkedip her şeyi koşsam, uzaklaşsam dahi.

Her neyse işte.. özledim seni o kadar.

Temmuz 26, 2010

*zayiat


kafamı boşaltamıyorsam tüm dengelerim şaşıyor.
bir nevi runtime error yaşıyorum evet.
saçmalıyor ve ortalarda sürünüyorum.
ne kötü:/
çok yorgun olduğu halde uyuyamayan insanım ben.
ve göz altı kapatıcıları bir zıkkıma yaramıyor.


zaiyat: Brick Lane'den bir kare, soida.

Temmuz 22, 2010

Istillmisssomeone

aradan çokca zaman geçti.
sonra ben tam da gitmeye hazırlanıyorken bilgisayarım bozuldu ve anneminkini almak zorunda kaldım. Haliyle yılda en fazla bir kez kullandığım gmail şifremi hatırlamadığımdan bloga uzun süredir giremiyordum(zira kendi bilgisayarımda otomatik hatırlatmadaydı). bugün ikincil posta felan derken aniden kurtardım şifreyi tam da umudu kesmişken.

nerede kalmıştık? hatırlamıyorum ama susamışım.

haziran sonu gibi iş yeriyle sözleşmem bitti ve İngiltere'ye geldim.
önceden şehir, okul, ev felan ayarlanmıştı zaten.
Kent'te bir sahil kasabasındayım. müstakil, en fazla iki katlı evlerin bulunduğu, uzun bir sahil ve bi kaç tane pub a sahip bir yer burası. Bol martı sesi, okyanus havası, sayamadığım rüzgargülleri. Hava açık olduğunda Londra'dan daha yakın olarak Fransa sahilleri görünüyo. Henry the eight paşazade buradan çıkarma yaparmış vaktiyle Fransa'ya.
...
Bu arada kuzeni evlendirdik geçen haftasonu 3 günlüğüne gidip geldim İstanbul'a. ama ne yolculuktu..rüzgardan tren seferleri iptal oldu. underground metroda, havalimanında bi dünya atraksiyon. az kalsın panik atak nöbeti geçirecek ve kendimi yerden yere atacaktım thy sağolsun bayağı bi yokladı sinirlerimi.sonra kınaydı düğündü derken ayaklarım hakikaten su topladı dans etmekten. çok eğlendik ve eve döndüğümüzde ağladık da. kuzen kavramı bizim ailede kardeşe eşit olduğundan ve geniş bir aileye sahip olduğumuzdan bir garip hallere girmedik değil. neyse evliliğe olan inancıma girmeyeceğim. deneyenler mesut bahtiyar olsun. orası ayrı.
...
sonra kurs ağustos sonu bitiyor. ve ismi lazım değil reklama girmesin istanbul'da bir özel üni.de hali hazırda kabul edildiğim master programına kayıt yaptırmama kararı aldım. çok istediğim ve bi hayli de uğraştığım halde buz gibi soğudum. ticari kaygılarını o kadar çok belli ettiler ki bölüme ve bölüm hocalarına olan inancım uçup gitti resmen. şimdilik burada kalıp vizem bitene kadar londra'da yaşama kararı aldım. bakalım kısfmet. ilerde çalışıp burada devam edebilirim. ama biraz karışığım bu konuda. zaman diyorum.
...
bu arada bloga giremesem de kimler gezmiş diye arada sitemeterden mail geliyo ya hani. orada gördüm. düzenli olarak burdur'dan biri ziyaretçim var. enteresan.selam olsun.
...
ayrıca sanılanın aksine burada hava gayet iyi, güneşli. zira yaz yaşanıyor burada da. İngiliz insanları da soğuk felan değil. arada bir mesafe var evet olmalı da. ama bu soğuk oldukları anlamına gelmiyor.Buradaki ilk günümde daha markette adres sorarken "Hi gorgeous!" selamı çakan delikanlıya da selam olsun.
...
son olarak
"annemi özlüyorum. özlemi annıyorum."
anne özlemi in. memleket özlemi out.
Weren'in de dediği gibi geride özlenecek tek varlık: Anne.

Mayıs 30, 2010

sound check


uzun süredir yoktum. çalışıyorum. bu gerçekten "yokum" demek oluyor. rutin ve giderek azalan verimlerde geçiyor günler. yazmaya değer bulduklarım işin zor ve çok zamanlı oluşu sebebiyle rafta unutuluyor. ama arada güzel şeyler olmuyor değil.kötü şeylerden kaçtıkça işte. ilk molada gülmek için sokakta oluyorum. gerisi eş-dost.



....
hiçlik.
iç etmiş yerlerine yapışsın artık.
olmuyor metazori.
bir sıra gidip geliyorsun.
kolun kalkmıyor.
hiç negatif cümleler bunlar.
yıkıl karşısından.

içinden de.

bu resmi pınar yaptı. benmişim o. üzüldüğümde öyle oluyomuş suratım.

Mayıs 03, 2010

03:37

Hope there's someone
Who'll take care of me
When I die, will I go

Hope there's someone
Who'll set my heart free
Nice to hold when I'm tired

There's a ghost on the horizon
When I go to bed
How can I fall asleep at night
How will I rest my head

Oh I'm scared of the middle place
Between light and nowhere
I don't want to be the one
Left in there, left in there

There's a man on the horizon
Wish that I'd go to bed
If I fall to his feet tonight
Will allow rest my head

So here's hoping I will not drown
Or paralyze in light
And godsend I don't want to go
To the seal's watershed

Hope there's someone
Who'll take care of me
When I die, Will I go

Hope there's someone
Who'll set my heart free
Nice to hold when I'm tired

Nisan 30, 2010

01:26

Seni özlediğim şarkılar çalıyor.
Özlemi anlıyorum.
"Ya bir gün unutursan?"
Kendimi anlamıyorum.

Mart 27, 2010

evde bir canavaryus.






Dünyanın en sorunsuz ve mutlu çocuğu.Gülüşünü yirim..
Güzel çocuk bu'dur..

Fotograflar: Soida- model: Ozi:)

Mart 23, 2010

Öef.

"Karakter Aşınması" hakikaten burnumu kanattı!
bu nasıl iş arkadaşım ya..

Mart 22, 2010

biz... iyi miyiz?

sigara içiyor olsaydım eğer; bu sorunun üstüne derin bir nefes çeker üflerken de uzaklara dalardım herhalde:/

Ask me anything

Mart 13, 2010

for today


Today I feel like pleasing you more than before
Today I know what I want to do but I don't know what for
To be living for you is all I want to do
To be loving you it'll all be there when my dreams come true
Today you'll make me say that I somehow have changed
Today you'll look into my eyes, I'm just not the same
To be anymore than all I am would be a lie
I'm so full of love I could burst apart and start to cry
Today everything you want, I swear it all will come true
Today I realize how much I'm in love with you
With you standing here I could tell the world what it means to love
To go on from here I can't use words, they don't say enough
Please, please listen to me
It's taken so long to come true
And it's all for you
all for you..

Hepsi yalnızca bugün için. Yarın çok geç, yarın muamma. Bugün sev beni,
yarın unut..


foto: woodstock 69' dan.

Mart 09, 2010

çünkü bilemedim


aklımdan saçma sapan şeyler geçmiyor değil*
*
birazı kirli, birazı düzgün.
ölümün, tanrıya küfür sebebi oluşu üzücü.
..
söz konusu hissiyat olunca kendine bile inanmamalı insan.
..
boğucu havalarda istanbul.. uyumalı en iyisi.
cam kenarı kalorifer peteği bir yer bulup kıvrılmalı.
ne zaman dönmeye başladığını kestiremediğim tüm paradigmalara
en battalından bir çöp poşeti.
göz zevkimi bozan rüya saçması kabuslara da koca bir kova su.
..
neden düzlemde çoğu şeye "bilmiyorum" cevabı denk düşüyo şu sıra?
bir'i "doğru.." derken, diğeri "bilmemek iyidir." diyor.
ne istediğini bilememek.
ne yaptığını bilememek.
ne yapacağını bilememek.
ne konuşacağını?

ben çok düşünmüyorum artık.
düşünmek hazımsız yapıyor insanı.
ben hazmetmem gerekenleri hallettim. sayılır en azından.
..

yakın zamanda bozcaada' ya gitmeli. şarap içmeli.

foto: datça- fırad' la ben- çeken tuvçe

Mart 08, 2010

Cut the parachute before the dive

-Bazı şarkılar neden hep ağırdır?
-Bilmiyorum.

Mart 04, 2010

ağır gelen.

Çok üzdüm, biliyorum.
ardımda kaldı her bişey.
ne hissettiysem anlık, ne yaşadıysam eksildi gitti.
ne haldeyiz?
-aylar önce bir gün-
uyandığında ben yoktum, artık hiç olmayacaktım da..
vertigo.

şimdi tüm kötü rüyaların benim olsun isterim,
özlem çekene kılavuzum var benim.
zamanın önünde bir yerde,
uzağımda ama mutlu,
sustukların bana emanet.
sen artık huzurlu ol..

Şubat 19, 2010

ehe

Formspringe de bulaştım(:

So tell me this is..What u want?

Amacını yitiren her şey gibi anlamsızlaştı yine.
Garip, kendimi de tanıyamıyorum artık.

cause it is time to change your mind.

Ocak 23, 2010

ev ve ev bilinen.


''Uygarlığın olmadığı yerlerde ev bir evle değil, bir eylem ya da eylemler kümesiyle temsil edilir. Herkesinki kendine özgüdür. Bir zorunluluk duyulmadan seçilmiş eylemler kendi içlerinde geçici olabilirler belki, ama herhangi bir binadan daha kalıcı ve sağlam sığınaklar sunarlar. Ev o zaman bir mekan olmaktan çıkar, yaşanan bir hayatın anlatılmamış öyküsü olur.

En can alıcı noktaysa, evin aslında insanın adından başka bir şey olmadığıdır-birçok kişiye göre de insan adsızdır.

Gök mavi kara
sığırcıklar açıp kanatlarını
vazgeçiyorlar süslenmekten
ve cevap yazıyorlar
bir mektuba.

Güneş batarken
Dişleri altına buluyor
ve ben et ve tırnak misali
yerleşmişim bir kere bu şehire.''

Ocak 14, 2010

Güzel günler görmek ümidiyle

''Her şey olması gerektiği gibi''
dedim ya ağlamaya gerek yok.
..
Herkes başka hayatlara yollanmadan evvel,
en azından bir ''Merhaba'' yı muhafaza edebilmek adına her şey konuştuğumuz gibi.

Ocak 06, 2010

The Last Sleep


Şu sıralar sık duyduğum ölüm haberlerinden bir hayli sıkılmış olmam..
Tekrarlandıkça damağımda giderek azalan bir acı hissiyat ve anlamsız duygusal-mallık sendromu. Artık ne hissedeceğini kestirememenin dengesizliği.
..
Neyse bu postun esas sebebi
içinde her hissiyatı barındıran,
her dinlediğimde enteresan rüyalara daldıran sesiyle
Lhasa De Sela' nın vefat edişi.
İsterim ki diğer sevdiklerim gibi güzel uyusun; Savaşsız ve Huzurlu.


(Bu arada kendiyle tanışmama vesile olan arkadaşıma da teşekkürü borç bilirim)


Foto: Lhasa