Temmuz 30, 2008

bir garip anket..


yapılan araştırmalar (araştırmalar: 12 kişilik örneklem=) gösteriyor ki gençlerimizin yaklaşık %41 lik bölümü ''Bulucam zengin kocayı, vurucam kırbacı'' mantığına sahip. ve yine aynı araştırma ''aylak gibi geziyorum anı yaşıyorum'' mottosunu benimsemiş zatların %25 gibi azımsanamayacak bir seviyede olduğunu göstermekte.
üzgünüm ama artık 'dayarım sırtımı devlete, gerisine karışmam' mantığını benimseyen pek fazla insan yok ve oyunbozan çekimserler listemizde %2 lik payla ''hiçbiri bana uymuyor'' diyerek yerlerini almış bulunuyorlar.

Sonuç: gençler mutsuz, gençler aylak ve umutsuz.
ve kadınlar, kadınlarımız..sadece zengin koca derdindeler.

efenim bi sonraki anketimizle TÜGİK' e kaynak oluşturmak üzere hizmetinizde olacağız.
TÜGİK: Türkiye Gereksiz İstatistikler Kurumu.

Temmuz 24, 2008

tiz zamanda


muğlaya gidiyoruz..
hayatımın en huzur dolu, en güzel, en başına buyruk yıllarının geçtiği evet herşeyin başladığı yere.
yine bavulu toplayıp çıkıyoruz yola. farkındayım ve farkındayız ki bu son sene çok çabuk geçecek.
o yüzden tüm özlediklerim bir arada, biz yine beraber aynı kafa, ama hep farklı tat=)


bu sene ve önümüzdeki sene yapılacaklar listesi şöyle:


- Fethiye Baba Dağı- yamaç paraşütü.

- Gökova-yelken
- Gökova- bol bol tekne turu
- Dalyan- keşif
- Köyceğiz- Yuvarlak çay- rakı&balık
- Kayaköy(Fethiye)- keşif
- Merkez- Eski Muğla ve Asar Dağı turu
- Ölüdeniz- Lagün gezi.
- Belen Kahvesi
- ve son olarak otostopla Datça (Can Yücel anısına..)



en dipte bi not: işin kötü tarafı kimse mezun olmak istemiyo le biraam..

Temmuz 19, 2008

artık..


bundan sonra kimse kimseye söz vermesin?
konu önemli değil, her bi şey muallakta kalsın.
sözler yerine getirilmeyince kalpler kırılmasın.
zoruna gitmesin bi şeyler birilerinin.

tüm beklentiler yersiz artık.
''sonsuza dek'' kavramı daha bi şekillenince..
dedim ya kimse kimseye söz vermesin?

ben artık öyle yapıyorum.
tüm saydıklarımı kanırtıyorum evet. farkındayım; dönüşüyorum.
dönüşürken, eksiliyorum. bir çok şeyi etrafa saçarak ellerimle..

üzgünüm, çok üzgünüm..
ben artık öyle yapıyorum.

Temmuz 13, 2008

sonra ben..


kafamı kaldırdım, gökyüzünü gördüm.
boş pencerelerine göğün, kafesten bakıp da..


yutkundum özlerken,
boğazımın kuruluğuna;
gözlerimi kırptım,
sı'rretti aklım.

kürek mahkumu sandım kendimi,
hiç bitmeyecekmiş gibi
mavi yağmur yağdı gök.
ben yağmurluksuz kaldım.

bardaklar düştü yerlere, kırıklarına yalın ayak bastım.

uzağımdaydın..

Temmuz 11, 2008

çocuk


sadece hırpalamak için elime aldığım oyuncağım gibisin..
hani hoyrat davranıp çoklukla ağlayarak, içimin gerçekliğini gösterirken hırçın yaralar açtığım, ileri gittiğimi anladığımda erdemine sığındığım annem gibi.

sonra..dudaklarım da gözlerim kadar şişip, tuzun yanaklarıma viyadük çizdiği yerde, elma'cık kemiklerim acır..

hayal kurmakta zorlandığımı görüp de
ben artık mutlu olmak istiyorum.

dolunay bir kere oluyor ya onun harici hep yarım hep eksik..

bira sıcakken de içiliyor evet, elemanın suçu yok ki.. dost muhabbeti zaten ısıtıyor birayı.

tahta basamaklarına vura vura çıktığım, duvarları el izleriyle kirletilmiş odalarında, sen artık rahat bir nefes mi almak istiyorsun?

oysa ben rüzgara savurmak istiyorum gençliğimi.
köprüler kuruyorum şehre çıkışını atmosferik olsun diye tek şeride düşürüyorum. tek bilinmeyenli denklemi bile en uzun yoldan çözüp, kola kutusunu ayakkabıma topuk yapıyorum hala evet boş bulduğum sokakta tek kale maça çıkıyorum hatta. havaya top dikip nereye gittiğine şaşıbeş bakarken gözlerimi kısıp gökyüzü körü oluyorum, lolipopu bitirip çubuğunun plastik tadına varınca anlıyorum susuzluğumu.

döndüğümde burda ol istemiyorum inan. eşzamanlı zıt yönlere koşalım kollarımızı açarak. şımarmıyorum, bakma öyle biliyorum; büyüdüm. uçmuyorum, ayaklarım ağrıyor yürümekten. pembe değil ki en sevdiğim renk. hala siyahın asaletine inanıyorum. hala bir miktar korkuyorum karanlıktan ve yüzüm kapıya dönük dalıyorum uykuya. şimdi böyle olduğuna bakma hala bir miktar dağınığım. düzene tepeden inme olunca gelemiyorum biliyorsun. babamın adam olayım diye verdiği dersler kadar sıkılıyorum yaşantılarımdan. kafama kafama iniyor her defasında.

gerginlik? gerginlikten beslendiğimi söylüyorlar; gerginize gülüyorum.,)
iki yanağımda gamzeler açıyor sanki..güldükçe, gülüyorum.

güzel foto için Serin' e sonsuz teşekkür..

Temmuz 04, 2008

drama


sanırım elimizdeki tüm kartlar yere serildiğinde, üstüne konuşabileceğimiz pek bir şey kalmıyor.
tüm birikimler bir yana, bilerek ve haksız sonlara gark ediyoruz birbirimizi. kimse başlarken böyle olsun istemiyor hoş, ama kimse yokuşlarda tırmalamaktan, rol değişimlerinden ve tükenmek bilmeyen kısır, obsessif zorlanımlardan yorulmuyor da. rutinlerle örülüyor etrafımız, içimizden gelen dışımıza çıkamaz oluyor. sinir bünyeyi aşıyor kendi çıkmazlarımız kulak ardına itilirken, tüm paylaşımlarımız kasık altlarında sona eriyor. kimseler suçlamıyor evet bizden başka kendimizi. kimse yalvarmıyor da böyle olması için. ya sadece sevilmek hoşumuza gidiyor (küçük köpek yavruları gibi), ya acımayı sevmek sanıyoruz birçok kere (zekat mı veriyosun mübarek? aşk ulan bu!) ve binlerce kez daha yanıltıyoruz kendimizi. şimdi kim kimin efendisiydi?
bir dakika..
doğa şaşması bu olsa gerek. Dikkat! yabancı cisim ilgi alanına girdi
alerji-tepkime,
emme-soğurma,
çiğneme- (dur)yutma,
hazmet-(dur! naaptın)çıkarma..
su içmek ister misin?

asimilasyonun doruklarında şimdi hissiz köpekler gibi.


gel gelelim ceza çok. önceki hayatlara dönme çabası. bir 'alışmışın kudurmuştan aşağılık olması' sorunsalı. irade fakiri bünyenin unutulan eşe dosta sarılma çabası..
döndük mü başa?!
hadi sar birer birer yaraları (dur ya da bir sonraki elde lazım onlar..drama)..
bu elindeki bir yaşantı torbası, şişirip bağla ağzını. patlat, dağılsın dumanı.
bilerek sarhoş ol, atla mecalsiz havuzlarına tüm anlamsız ama çekici bulduklarının.
unuttun mu? peki avuttun mu?

bak şu karşındaki fena değil sanki. ne dersin..
bir el daha?

Temmuz 02, 2008

uçuştu..


kapıların kapanıp, otobüsün hareket etmesiyle nedeni belirsiz hıçkırıklara boğuluyor kız. göz yaşları boncuk olup yanaklarından süzülüyor, boyun çukuruna yol alıyor maskarası akarken. otobüs şaşkın, kız yere yığılıyor. arkadaşının onu teselli için koluna girmek istemesine rağmen basamağa oturuyor. durak gözden kaybolana dek oturduğu basamağın hizasından cama yanağını yapıştırarak bakıyor kız. gözleri hala dolu dolu ve içmesi için uzatılan suyu elleri titrerken zar zor kavrayarak ayağa kalkıyor. herkesin meraklı gözlerle ona baktığı sırada özür dileyerek açılan kapıdan iniyor. rüzgar saçlarını gerisin geriye tararken, gözyaşlarını bir cinayetin tek kanıtıymışcasına hızla kurutuyo. ama hala bir miktar tuz dudak kenarlarında mevcut. kol çantasını düzeltirken bir yandan elleriyle eteğini topluyor ve sonunda sert rüzgardan kurtarıp apartman girişine güç bela atıyor kendini. giriş serin ve flu, posta kutuları boş. eliyle duvarlara dokunarak otomatiği buluyor. giriş kattaki kiracı kapıyı açıp suratsız bir şekilde çöpü çıkarırken, kız basamakları hızlıca çıkmaya başlıyor. daire kapısına gelince bi müddet bacağıyla desteklediği çantasında anahtarlarını arıyor.
- hadi hadii!
kapı açılırken daha içerden köpeğin nefes sesleri geliyor. kız biraz daha sakinleşmiş gibi. eliyle köpeğin başını okşarken suyunun bittiğini farkedip mama kabına bir miktar su koyuyor. çantayı yere bırakıp uzun holde ilerliyor ve odasına girip eliyle boynunu ovarken aynaya bakarak göz altlarını siliyor.
üzerine geçirdiği çiçekli geceliği düzeltirken şekersiz kahve yapmak için ketıla su koyuyor. mutfak camından bahçedeki mimoza ağacının dallarına dokunuyor, gözleri tekrar doluyor. salondaki koltuğa atıyor kendini. uzunca bir süre tavana bakıyor. bir şarkı mırıldanıyor içinden.

''Sunday is gloomy,
My hours are slumberless''..

dünden koltukta kalan pikesini düzelterek üzerine çekiyor. şimdi nispeten daha huzurlu. gözlerindeki buğu biraz daha dağılmış. eline sehpadan bir kitap alıyor. kitabın üzerinde bir şair ve şiirleri yazmakta. eliyle saçını düzeltirken kısık sesle okuyor:

'' akşamları mumlar yakardın hani..
yorgun şeritler çizerdik şehrin girişine.
otobüsler geçerdi rüzgarla yarışıp,
otoban seslerine karışır, dinlemeye dalardık.''

rüzgar daha da sertleşirken sesi titreyerek azalıyor kızın. akşam odanın tüm gölgelerine yerleşmek için dakikaları sayıyor.
kız ellerini yastık altına doğru sokarken kitap yere düşüyor. sayfa 54:

''ada martıları uçuşuyor, naralar atarak''..

(foto için Akın' a teşekkür..)