Aralık 26, 2009

Ada' dan.







Suda Soida.


Fotolar: Kınalı Ada-Soida

Aralık 25, 2009

Ben bir kuş idim.

Okul bitince içine düştüğümüz derin ve enlemesine boşlukta geldiğimiz nokta o kadar bezdirici ve akıllara zarar ki. Bakın aynı dönem mezunu canciğer arkadaşım ne diyor:

-ben evlenmek istiyorum abi vazgeçtim kendimden
çoluguma çocuguma bakarım
saldım haberi
buldugunuz ilk adayla da evleniyorum
bu da böyle biline
yani beynimin
düşünme diliminin
bu şekilde düşünen kısmının yüzdesi
giderek artıyor
kendimden geçtim çocuguma kocama bakıyım
lanet olsun
verin o başörtüsünü bana
onu takıcam.

Şimdi bunun üzerine, yine derin ve enlemesine sosyolojik çıkarım yapabilirim. Lakin ne halim ne de uygun cümlelerim mevcut yanımda. O halde yorumsuzum.

Aralık 23, 2009

I know you are but what am I?

Dünyanın en değişken zevkli kızı benim..
bi laf var. ''Aklı ... olanın zevki çok olurmuş''
Aklımı seveyim.

Aralık 22, 2009

Saltuk Erginer


Yeni keşfettim.
''Sol şeritte'' en babası albümün.
Şimdi tabi bu benim ruh halimle de alakalı olabilir.
Lafını esirgemeyen hatta yer yer düstursuz ama genel olarak ''gayet başarılı'' bir albüm.
Uzun süre sonra ilk kez bir albümü böyle saatlerce dinledim baştan sona.
Albümdeki funk-soul havası odayı doldursun yetmedi mi açın pencereyi aksın sokağa.
Dinleyin, dinletin derim. Güzel oluyor(:

first day of sun

..
Gözyaşı, tüketilmedikçe acı veren bir meret.
Ölüm en mühim sebebi. Başka türlüsü manasız.
..
Büyütüp dert edindiğin şeyler ya unutulmaz sandığın acıların.
yüzleştiğin ilk ölümle beraber nereye giderler?
..
Böyle günlerde zaman, istenmeyen misafir gibi oturur salonun bir köşesine.
Ben yine de,
elimi sırtına koydum.
o sırada mezarlıkta, bir kuş..

Aralık 20, 2009

Özlem Çekene Kılavuz

98.
en temel özlem, özlenen (daha / henüz / hala...)
özleyenin yanindayken başlayan özlemdir..yoksa,
özlenen daha özlenmemişken; henüz ''burada''yken;
hala özleyenin yanındayken, duyulmayan özlem,
neye yarar ki...

özlem, özleneni, özlenmesi gerekmezken de
özlemektir.

Aralık 18, 2009

yüzeysel ve mutlu


.
güzel uyandım bu sabah. içim herhangi bir şeyle dolu ya da boş değil.
.
Bir bardak su ihtiyacı iliklerimde.
son zamanlarda çok içiyor ama dindiremiyorum nedir anlamadım?

Hava çok güzel bu arada. yağmur var, az.

Kınalı' ya gitmek gerek bu ara.
Tam mevsimi adaların. Boş ve güzeldir yokuşu ve gittikçe büyüyen açıyla İstanbul dingindir.
..
4 vapurunda olacağım, neyse(,

Güzel günler görmek ümidiyle..

foto: Kınalı Ada- Soida

Aralık 17, 2009

tırı-vırı

midem bulanmasın sonra.
sinek konmasın isterim koluma.
canımı sıkan ne varsa asitle öldürülsün.
gerçeküstü aşk romanları da beraber yakılsın.
sevgiler, sevgililer, ağlak hallerinden uzak yaşasın ve bitsinler.
zamanı gelince bir sabah,
her şey unutulmuş ve sıfırlanmış olsun.
elde kalan kim ise geriye bakmasın. benim olsun.

Aralık 16, 2009

Petit- Beurre



buraya bugün kayda değer bir şeyler yazmak istedim ancak
pötibör bisküvi tüm hevesimi aldı. sonra gereksiz geldi bişeyler yazmak.
anlamadım nedir?


foto: foto değil bir resim ama çok güzel layn(:

Aralık 10, 2009

will miss the Island..


zaman ne de çabuk geçiyo.
yazın içimizi bayan onca güzel günün ardından istanbulda bugün;
hava çok soğuk ve deli rüzgar var.
kursun son günüydü ayrıca.
sonra bi çok arkadaşım asker oluyo garip bi şekilde.
üzülüyorum biraz, içimde sıkıntı. neyseki uzak ve sıkıntılı yerlere gitmiyorlar.
yakın zamanda boş makineme film alıp sürüyle foto çekmek istiyorum.
öğle vakti içilen biradan hayır gelmiyor.

Foto: Serin Üçer.

Aralık 03, 2009

Cut the parachute before the dive




dünyanın en miskin insanıyım.
an itibariyle son 24 saatin 18 ini uyuyarak,
geri kalanını oturarak ya da yarı yatar vaziyette birşeyler yiyerek geçirdim.

Nasıl ama:/

foto: Serin Üçer
model:Aykon(:

Kasım 30, 2009

avuç

içimde herhangi bir pazartesiyi yaşama gereksizliği.
ortalık yerde gri-sert dolanıyor,
kimseye seslenmiyor, kimseyi duymuyorum da.
neden herkes bu kadar aceleci?
..
özlüyor, çok özlüyorum.
her fırsatta lanet ediyorum.
tüm bu suratlar zebani sanki.
..
işin kötüsü,
annem bile beni anlamıyor.
işin kötüsü,
hiç bir şarkı bana iyi gelmiyor.

Kasım 24, 2009

Flash Mob: Pillow Fight


akşam sekizde Steev' in isteği üzerine taksim meydandaydık.
Sürpriz dedi söylemedi ne olduğunu.
Tam sekizde meydan yerli-yabancı kaynıyo, herkesin elinde bi yastık..
Ah be Steev insan demez mi yastığınızla gelin deyu?!
:) güzeldi velhasıl, çoklukla Londra versiyonlarını izlediğimizden, şaşırdık.
İstanbul' da gördüğüm ilk Flash Mob..

Kasım 23, 2009

İzole bir hayat ihtiyacım var.

Bu gün sirkecide herhangi bir yerde 15 dk kadar oturup denizi izlemek istedim,
tren garının önündeki bahçemsi yeşilliğe baktım,
bank aradı gözlerim. az ilerde bi tane buldum, biraz yanaştım, baktım taksici amcalar parsellemişler. hemen de taksiiii diye bağırarak patlattı gözlerini bi tanesi,
geri bastım. kaldırıma baktım en yüksek ve oturulabilir kısmına 30 lu yaşlarda iyi giyimli adamın biri oturmuş.
neyse dikildim ayakta bi süre,
belim çok ağrıyor, sırtım gergin.
ilerden bi yerden korna sesleri geliyor, adamın biri trafiğin ortasında kalmış, diğer canavarların tahammülü yok. nasıl da çoğalıyor galeyan klaksonları. eller kollar çıkıyor pencerelerden. coşkuya nasıl da varız, mütemadiyen varız, iyi kötü farketmez, herzaman varız.

derken toramanın teki ağır-tok sesi, eş zamanlı şahlanan eliyle:
''az ileri al da geçelim a...koyim!''

orda ben bi süre akılsız kalmış olabilirim.
kafamın tam ortasında duran, mental-hantal kitle, sıra dışı şeyler çağrıştırıyor bana.
oyun mu ne anlamıyorum, şaka değil ama levye var sanki çantamda.

nihayet gözlerim neden oraya indiğimi hatırlatır gibi istemsiz devrildi ve denize baktım.

ben
içinde boğulmayacağım, izole bir hayat istiyorum.
çok mu şey istiyorum?

Kasım 22, 2009

İki Dil Bir Bavul



-Anlamıyorsunuz değil mi? İyi ben de sizi anlamıyorum zaten, napıcaz?

Yeni mezun Türk öğretmen Emre' nin, doğuda bir Kürt köyüne tayini ile yaşananlar üzerine.
Türkçe' yi ikinci bir dil yani anadilden sonra yabancı dil olarak benimsemeye çalışan insanlar arasındaki 1 yılın özeti.

Demirci Köyü' nün ana dili Kürtçe olan çocuklarına, birleştirilmiş sınıflarda, ''Hayat Bilgisi'' mi öğretilir ''Dil Bilgisi'' mi? Farklı dilleri konuşan ve aralarında açık ara eğitim farkı bulunan insanlar için, ''İletişim'' ne kadar zor olabilir sizce?

Kast ettiğim, yalnızca okul eğitimi değil, yoksunluktan doğan öğrenimsizlik aynı zamanda.
En basit tanımıyla cevizin ne olduğunu bilmeyen bir çocuğa (problem1), cevizi bilmediği bir dilde anlatmak (problem2). İçinde barınan dinamikler ve bilinmeyenler çoğaldıkça büyüyen bir denklemdir bu. İhtiyaç olunan en doğal metaların (ayakkabı, kalem, çamaşır makinesi vs) karşılanamaması sebebiyle ''Çağın Gerisinde'' kalmak.. Aynı ülke sınırları içerisinde, aynı devletin vatandaşı olup, iki farklı kültürün, dilleri farklı insanları olarak, ayrımı en çetin şartlarda neredeyse çağ bazında
yaşamak.

Hayal gücünüzü zorlamak istemem, zira herkesin anlamlandırabileceği bir durum değil?
Çözmeye çalışmadan önce ''anlama'' gerekliliğini hissetmek gerek.
Söylemeye çalıştığım, uzun-kısa var olan tüm sorun ve ayrımlara eleştirel bakabilme yetisi gerekliliği.
Birey olarak ''bir başkasının gerçeğini'' anlayabiliyor muyuz?
Kabul edebiliyor muyuz demedim. Anlayabiliyor muyuz?
Doktor bile teşhis koymadan önce şikayet dinler.
Siz dinlemek nedir gerçekten biliyor musunuz?

Peki dinlemediğiniz, dolayısıyla anlayamadığınız bir insanın başınızı ağrıtan sorununu nasıl anlamlandırabilirsiniz?
Eğer yap(tır)ım gücüne sahipseniz, dinlemediğiniz insan için ne yapabilirsiniz?

Bu insanlar büyür-gelişirken, yaşadığı ayrımı kendinden sonrakilere öğretirken,
sesleri garp duvarına çarpıp şark dağlarında cereyan edince;
doğuştan gelen farklar sebebiyle, sonradan verilen benimsenememiş eğitim-öğrenimini,
temel hak ve ihtiyaç yoksunluğundan doğan hazımsızlığını içsel savaşlara dönüştürünce...

Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan' ın yönetmenliğini yaptığı, Horoz Kentli Emre ile Demirci köyünün güzel bakan çocuklarının oynadığı film: İki Dil Bir Bavul.
Filmdeki okul, ataması yapılan öğretmen ve öğrenciler kurmaca değil tamamen gerçek.

Acıma duygusu değil, rahatsızlık uyandıran bu film;
Kürt Dili ve Kürt toplumu üzerine düşünülenleri, doğru sanılan ve aksini kabul etmeyen tüm negatif yaklaşımları alt üst eden, belgesel niteliğinden uzak, gerçek bir yapım.




İzleyin, izletin.

Kasım 18, 2009

I will sing u a song

Merhaba,
kafamda filler ..

bok gibi istanbul günlerinden birinde,
Caanım dostum doğdu bugün.
yürüdü, koştu, incindi, güldü, sevdi.
sonra geldik.
öptüm, sarıldım..
dudaklarını büzdü.. gülümsedi.

iyi ki doğdu, iyi ki!

Kasım 15, 2009

Mesafe

Termosa kahve doldurmuş
paketlemiştin ayak izlerimizi
gerekirse atarız diye
soluk kesici
amansız karın dişlerine.

Eli çekiçli marangozlar gibi
birlikte öğrettik mesafeye
nasıl çatılır dam
aralarında koştuğumuz
ağaçlardan.

Geride kalan sessizlikte
duymaz olduk artık
uzak yaz evinin sorusunu:
Yarın
nereye gidiyoruz peki?

Akşam vakti koruyor kızak köpekleri
orman hiç bitmeyecekmiş gibi.
Ama her gece karda
kahkahalarımızı duyunca
diniyor titremeleri.

John Berger: Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar kadar Kısa Ömürlü

When I Sit Alone Without You

I felt a little bit strange to myself..

Kasım 13, 2009

we all together pür neş'e astronauts


Muhteşemdi.
(organizasyonun bilet konusunu öküze bağlamasına,
jolly jokerin göt kadar mekan oluşuna ve tüm eksilerine rağmen)

Yarıma doğru UzAy' a sağlam bi giriş yaptık.

nasıl güzel nasıl keyifliydi yau.
tüm güzel parçalarını ve pek tabii en babalardan:

''All is violent, All is bright''
''Fire Flies And Empty Skies''
''The End of The Beginning''
''Fragile''
''Radau'' ve daha niceleri çaldılar a dostlar.

İki kere de bise çıktılar.
Konsepte uygun bi dünya video.özellikle uzaya gönderilen ilk maymun:)
hem görsel hem işitsel tek kelimeyle mükemmel performans sergiledi
God is An Astronaut.



Hea bir de
Caaanım Torsten mahallemin çocuğu sanki.
bu ne samimiyet bu ne güzel insan yau.

Biletimi de imzaladı:)

şimdi ben bu haftasonu,
Kozmos' ta bir yerdeyim. rahatsız etmeyin.


Foto: keriz gibi yanıma makina almadığım için bu geceye ait değil biline.Lutz Diehl' e aitmiş.

Kasım 05, 2009

Canon See Him :)




Derler ki bir şeyi kırk kere söyleyince olurmuş.
Furkan 2010 kişiye söyletirse Canon duyar sanıyorum.
Blog karıştırırken buldum hatta fotolar içinde arkadaşımı gördüm.
Sevimli geldi destek vereyim istedim..
umarım gerçekleşir:)

Şuraya bir bakın derim: Canon see me!

Kasım 04, 2009

Hollow

üzgünüm.
üzgünüm değiştiremedim.

bahaneler üretmek kadar saçma şimdi düşünmek.
ve depresiflik, sorumsuzluklarını altına gizlediğin basit, küçük ve iki yüzlü bir maske..

Ekim 29, 2009

Kutlama




Gelecek tüm nesiller için ''aydın'' lığın devamlılığı adına;
Gerçek demokrasinin yaratıldığı bu ülkede,
Tüm ağır ve adi girişimlere karşı,
Yaşasın Cumhuriyet!
Yaşasın Cumhuriyet!
Yaşasın Cumhuriyet!..

Ekim 28, 2009

düşünce üzerine

zaman çabuk geçiyor.
düşünmek istemediğim zaman(lar)ı oyalıyor bir şeyler.
kitaplar bi hayli etkin bu konuda.

...
ne kadar çabalarsan çabala,
düşündüklerin; onun aldığı kadardır bir ikinciye.
o yüzdendir ki karşı taraf anladığını söyler.
ama anlamak değildir, dinlemek ya da anlamayı istemek.

artık karşı tarafın kendi bedenine uydurduğu bir suretidir; düşüncen..
ve kişi çoklukla bu' nu unutmaya yükümlüdür.

Ekim 23, 2009

midem kaynarken henüz, saçlarım yumak yumak ellerime geliyor..

Ekim 19, 2009

tekrar


gün olur düşer ayak ucuma: şaşırmak.
yağmurun karı erittiği.
hiç gerçek olamayacağını bilmekle, bunun için savaşmak pek zıt olgulardır ve birbirlerine sözü geçmez bunların.
ama yine de nedenler bulunur ..
ışık, ''görebilmek'' fiiline karşılık gelir.
içinizde öteden beri saklı suretler mi mevcut?
rahat bırakın onları..

zaman ciddi bir kavramdı oysa.
ne de çabuk geçti?
tuz birikti gözüme.

foto: soida- beyoğlu-6ekim

Ekim 17, 2009

God is an Astronaut


12 Kasımda İstanbul Jolly Joker Balans' ta.
Gidilmeli, mutlaka.

Ekim 16, 2009

Doğum günü


iyi ki büyüdüm..
güzel günler görmek ümidiyle.

Ekim 07, 2009

sade ve huzurlu kalabilmek zor.




zira daha minimal olayım derken çarşamba baazarında bulabilirsiniz kendinizi.
kafayı bulandırmayın, huzuru bozmayın. düz olun.

?

-maaşla.

ait olmak

şimdilerde hiç bir şeye sonsuza dek benimmiş gibi bakmıyorum.
doğrusu zaten hiç bir zaman öyle olmadığı.
ama insan durumlara ve duygulara alıştıkça kendi gibi benimsiyor çoğu şeyi.
annemin bile bugün işten dönemeyebileceği fikrine sahibim yani.

aitlik, aidiyet konusu bu. nasıl da yersiz geliyor şimdi söylenişi.
özgür bıraktım artık..

Eylül 27, 2009

1993- Never Let Go

bir de Camel var ki
onu benimle tanıştırana teşekkür borçluyum.

zorunluluk

özlemek; kötü.
akla oyun oynamak böylesi!
kaçıp kurtulamadığım yerlerde,
bilinçsizliğimi özlüyorum.

Eylül 19, 2009

kapak

herhangi günlerinden birinde İstanbul' un
gün boyu ucuz torpil patlatan piçlerin illegal sokağında
odamda konuşan mahalle karılarına ve
konfeksiyon makinesinin aynı ağır ritimli gürültüsüne
küfürler yağdırarak uyandım..

bu sabah sığındığım hiç bi' şey yok.

bu son olsun. yüreğim huzur bulsun.
daha fazla nefret edemem kendimden.

Eylül 17, 2009

olmadı..

yapamadım.

Temmuz 25, 2009

before words

bildiğim iki tip insan var..

1.kendi gerçeklerini yaşayanlar
2.başkalarınınkini uygulayanlar.

ben 2. gruptakilere baktıkça şaşıyorum.

id- idea-ideal-idealist..

Haziran 14, 2009

Uğur' a..

bir an için adımlarım duraksıyor ve kafamı kaldırıp suratına bakıyorum.
vücudumda hiç bir yerin ağrısı göğsümün sol yanı kadar kesmiyor nefesimi.

henüz sonlanmamış bir konuşmayı yarıda bırakıp giderkenki acelemle ben,
cevabını kabul etmediğim tüm sorularıma uygun cümleleri gözlerinde arıyorum.

-böyle gitme! ya da beni de götür..

diyor ilk çelişkiyle beraber gerçek cümleyi
dudaklarından, sancıyan sol yanıma bırakıyorsun.
elimi tutuyorsun ve tekrar yürümeye başlıyoruz.

Bir kararı verirken çok fazla düşünmenin iyi olmadığı durumlardan biri de bu sanırım. istemek ve harekete geçmek arası o dar zamanda çok fazla düşüncenin insanı olduğundan daha kompleks durumlara sürüklediği gerçeğine inanıyorum. o yüzden eğer gerçekten istediğime eminsem çok fazla düşündüğüm söylenemez. belki de bu yüzden spontane gelişen bir hayatın insanıyım. ya da en büyük şansları ertelemiyorum..

Bir çok şeyin farkında olarak kısa süre önce hayatına dan diye etki ettiğim sonrasında da usulca dahil olduğum bir insan var bugün yanımda. bundan 2 gece önce elimi tuttu ve yürümeye başladık. sarıldık gözlerim doldu ve daha da sıkı sarıldık. en önemlisi bunları yaparken bir an olsun düşünmedim. O çok düşündü ama..korkmuş öyle diyor,)

Bu gün güldüğümde gerçek mutlu olmamı sağlayan biri var hayatımda. hiç bir yanımın eksik kalmadığı pür neşe gülücüklerim, ağız dolusu kahkahalarım var. ayrıca zaman, mekan gibi kavramlarda paradigma kayması yaşıyorum şu sıralar.

Hiç kimseye ilk günden sevgimi anlatmaya kalkışmamıştım..
bu bir gerçektir.

O' na karşı olan hislerim, gülüşüm ve dürüstlüğümle onu etkilediğimi iddaa ettiği günlerin satırlarının sonunda bana bugün ''Hoşgeldin'' dedi..
yine güldürdü yüzümü ve unutturdu herşeyi..

Hoşbuldum sevgilim..
sabah kahvaltı hazırlarken, deniz kenarında otururken, sahil boyu yürürken, eve dönüş yolunda ve elimdeki tüm kelimelerde bir sen düşüncesi. özlüyor ve gün geçtikçe daha da benimsiyor ama hiç bir zaman şaşkınlığımı yitirmiyorum. gözlerine baktığımda, uzaktan hayran hayran izlediğim günlerden sonra olayların akışı filmin takıldığı yerden tekrar ediyor.
bıkmadan izlediğim en güzel film..her gün tekrar başlıyor beynimde.


03:20 14/06/09 Pazar
Seda Zengin

Haziran 13, 2009

ne? ne? ne?

zaman hata versin,
ve sıçrasın ileriye.

sizi bilmem ama
şu sıralar dünyanın en mutlu kızı benim,)

Haziran 07, 2009

bitti

arabanın camı açıktı ve hızlı gidiyorduk.
nefes almama ruhsat vermiyordu rüzgar.
arada ellerimi camdan çıkartıyordum
hiç bulut yoktu.

oturduğum yerden bıraksam kendimi
bir an atmosfere havalanacakmışım gibi..

boğazımdaki yumruk toktu ve canımı acıtıyordu.
umursamıyordum.
tüm acelemizle şehrin en güzel otobanından geçerken,
2 akut damla daha fazla tutunamayarak yanaklarımdan süzüldü.
nereye gidiyorduk?
karmaşayı sevmiyordum artık ben.

etrafım, olağan hızıyla yenilenirken
ağır çekim bakakalıyordum insanlara, şaşıyordum olaylara
ve zorunlu ayrılıkları sevmiyorum ben

burnumun direklerini sızlatıyorlar.

Işık..

sabahın erken saatlerinde yüzüme vurunca yüzümü güldürdü.
..

böyle uyanmak güzel bi'şeymiş,)

zira uzun zaman olmuştu..

Haziran 06, 2009

After all these years; ''For Today''..

I saw a pearl of wisdom
in the spirit of a man
as he saved
the day he lost.

Time will say I told you so
if we look back in regret.
Never give a day away.
It won't return the same again.

Nothing can last
there are no second chances.
Never give a day away.
Always live for today.

benim için özel biri' ne armağan..

Mayıs 28, 2009

Another Day in the Life of Mr. Jones




sirkeci-eminönü günleri köprüden karaköye geçmeye özlem..
damla sakızlı türk kahvesi ve bugün, güzel..
,)

Foto: Galata-29 ‎Haziran ‎2008 ‎Pazar- Soida

Mayıs 26, 2009

Ve eve dönerken anlıyorum ki


''self-control'' gerçekten mühim bi olgu.

öfkemi kontrol etmeyi acilen öğrenmeliyim..

  • burada dursun bu şimdilik.

Mayıs 25, 2009

know-how

riding on this know-how
never been here before
peculiarly entrusted
possibly that's all
is history recorded?
does someone have a tape?
surely, i'm no pioneer
constellations stay the same

just a little bit of danger
when intriguingly
our little secret
trusts that you trust me
'cause no one will ever know
that this was happening
so tell me why you listen
when nobody's talking

what is there to know?
all this is what it is
you and me alone
sheer simplicity..

only for our secret..

Mayıs 24, 2009

şarab..


kolay ve kısa süren günlerden giderdik hep.
şimdi dönüp bakıyorum daha hızlı işliyor zaman, çok şey değişti belki de göremiyorum.
ege ve akdeniz hep aynı ama. gezmeye doyamayışım aynı.
sezon açılmamışken gittiğimiz pansiyonlar aynı,
sadece yatak ve klimadan oluşan odalarda:
beyaz çarşaflar aynı kokuyor mesela.
...
göğün nikotin kokan yanında gözlerim yaşardığında,
sığlalar boyu rüzgar vuruyorum suratıma.
cereyan ediyor,
kapı kapanıp ayna kırıldığında,
fötr şapkalı adamlar yerlere dökülüyor.
...
tutup herhangi bir zamanda farklı bakıyorum fotograflara.
dikkat edemediğim tipler görüyorum herhangi bi yerinde.
sonra algıda hiç seçici değildin de sen.
ben yine çağrışımcıyım.
...
dağılmasın bulutlar; bu şehir yağmurlu güzel.
çakıl taşı korkusu sarsın sokağı.
sonra caddeden Impala geçerken buz mavisi,
balkondan seyre dalıp da avucum çenemde..
...
öğle tatilinde gazete okuyan memur bir babanın
geceleyin anahtar sesiyle yatağa giren çocuğu..
yeter sayıda kırılacak eşya yok burada,
daha fazlası yok.
...
ya ben şimdi,
kalkıp bir şişe şarap açıp, içimdekilere döksem.
elime hiç söylemediğim bir şarkı düşse,
avuçlarımı koklasan.
...
ayın 30'unda
otururken kaldırımda çıkıp gelsen,
gülsem,
tereddütsüz sarılıp,
omuzlarını öpsem..


foto: ada vapurunda-istanbul-soida

Mayıs 22, 2009

sandığım şey..

kâbus..
sıçrayarak uyandım,
sokaktan bir ambulans geçiyordu tam da.
siren sesine tahammül edemem ben;
tüylerimi diken diken eder hep.
sonra ezan okunmaya başladı,
saate baktım güç bela doğrularak yatağa oturdum.
uzun süredir sırtım ağrıyor.

Mayıs 19, 2009

sıkıntıdan saçmalamak.

bitirme tezim bitsin artık.


haftalardır yazmaktayım zira canıma tak etti.

Mayıs 18, 2009

kayıtdışı

lanet olsun bana.
hep yaramaz hep illegal.
hep telaş hep sancı

düşmeyelim yalana,

şimdi nefesimi tutuyorum,
rüzgarlar bende kalsın..

Mayıs 13, 2009

sonra

okumakta olduğum son okul da bitiyor.
şimdi:

ben buradaki tüm yaşantılarımı nereye kaldırayım?

gençliğimin en güzel yılları geride mi kalıyor artık?

içimi kaldıran bir şehire dönmek zorunda mıyım?

Mayıs 10, 2009

far from refuge

herhangi bir gece
deliler sokaklarda düşmüş,
tüm naralar
içki şişelerinde eko.

sonra..
en çok da eve giden yolda üşürken,
şimdi avuçlarımızdan kayıp gider.
bir okul boyu,
çuvala girmiş günler boyu,
gecesi gündüzü belli olmayan şehirler boyu..

-içinden ne geçiyor?

Mayıs 03, 2009

Yağmurun Yağması İyidir..

Sonra o gider sesini yıkardı
Telefonda saatlerce seviştiğinden
O diye biri vardı galiba
Ağzı da iyice vardı galiba
Gece çiçeklerinden bir orman
Pejmürde atlar pahasına

Bira içerken saçları uzun
Parmakları korkunç ve kalabalık
Bir gece Aksaray' da hiç unutmam
Yüzümü ellemişti galiba
Denize doğru gittikçe artan
Bu yüz benim yüzümdü olsa olsa

Yakasında kocaman bir düğme
Sevinci bitiştiren acıya
Ayıran kuşkuyu inançtan
Yağmurun yağması iyidir
Bir çerkez mızıkası gibi rengârenk
İki adet kuş çantasında

Nisan 29, 2009

Alfama..


Tüm açmazların ve içimi sıkan insanlarınla,
değersizliğinden bir an olsun şüphe etmediğim
geçmiş zaman anlarınla sen burda kal İstanbul.


ben gidiyorum..

Nisan 27, 2009

Bagatelle..

bana mı öyle geldi?
yoksa gerçekten öldün mü?

Nisan 26, 2009

restore



sonra gittik.
acelemiz yoktu
ama yine de çok sürmedi dağılmamız.
roman çizildi,
yere döküldü ve rüzgar hızla süpürdü yazı.
yaz ki ne yaz..
susuzluğumuz, açlığımız mezarlar boyu.

ilk aşklar alkışlarla sona erdi.

bak bu elimdeki;
15 yaş gençliğimde bir fotograf.
ve annemin saçları bir gecede beyaza vurmuş..

kandırma beni artık.
yorgunluğum, sakin denizler boyu yüzsem geçmez.
ah içime dert ne kırdıysam..

ne hırçındık, ne aptaldık, ne toyduk..
göremedik çocuktuk.

sonra yaşadık yine de pişman olduk.
güzelmişiz gibi sanki..

fotograflar çekildi ömür boyu.
kimse bilemedi acelesinin nedenini.
davranışlar, durumlar, senetler bozuldu.
kaçtık kurtulduk.
sokaklardan anlar kopardık, kitaplarımıza ayraç yaptık.
dönüştük, karşılaştık ve yüzler tükettik karşılaşmalar boyu.

dövüştük, devindik
değiştiğimize hiç inanmadık.

güzel foto için Serin Üçer' e teşekkürler..

hush now..

tüm hesaplar açık.
kimselerin olmadığı yerlere gitme arzularımız tavan.
gel gör ki mecalimiz yok ya da paramız..
olsun canımız çektikçe memnun diğer yanımız
sonra

-nasıl gidiyo?
-ite kaka..itiyosun gidiyo işte.

Nisan 10, 2009

tıynetini..

tüm hırsımı çıkardım işte.
araba kötü gözüküyodu yalnız:)

artık sokaklar tekin değil!

Nisan 07, 2009

denize gidelim..


bana* mı öyle geldi?
yoksa geçerken gülümsedin mi?

*ukte

foto: Muğla- Göltürkbükü-2008 sonbahar-soida

Nisan 05, 2009

aynı kara..



şimdi herkesin sonsuzdan geriye saydığı bir yerde
tek olduğunu iddia eden adamlar geçiyor yanımdan.

bilmiyorlar..

-kısa bir süre öncesinde-

tüm illegal yollarıyla bir şehir yıkılıyor arkamda.
önüm deniz, önüm falez, önüm yar.

kokusu geliyor burnuma dokunduğum herşeyin.
sonra sular çok çabuk akıyor..
ve çabuk silinmekte sureti hissiyat dediğinin, sakil.

-sonrasında-
önüm, arkam, solum, solum?
yanaklarım yanıyor ve geri bakamıyorum.

herhangi bir film castında akıyor yüzün,
henüz biterken salonu terk ediyorum.
çabuk siliyorum artık.

sarılmayı bıraktığım yalanlar bir yitik arazi.
para etmiyor günlerinin hiçbiri.

sorgu sual yok.
dikkat ettin mi?

sonraları bir perşembe, öğle sonrası
şehir sessiz,
akşam geliyor, sakin..

ve
henüz minibüs durağında ellerimin yaşlandığını farkederken ben..
vücudum yeknesak çalışır,
gözlerim aynı..
saçlarım hala uzun ama.

bir perşembe
senin yalnız uyandığın bi sabahın öğleden sonrasında
karşılaşırız umulmadık..

göreceğim son perşembe
bir' i geçer yanımdan.


sonra,
biri kaybolur.

biri düşer.
biri unutulur.

Mart 26, 2009

stop all the clocks


her gün kayda değer bir çok şey yaşıyoruz burada.
hepsini çoktan unutmuş oluyoruz yatağa girdiğimizde.

fotografın tamamını parselledim önce,
kısıtlı gökyüzünü elektrik kablolarıyla dört parçaya bölüyorum şimdi..

sol üste iyi dileklerimi yerleştiriyorum,
unutmadan bi tutam sade-sos gezdiriyorum tatlı kaşığıyla.
sosun tarifi yok, ruh halime bağlı olarak yoğunluk ve tadı değişiyor,
ancak şimdilik mayhoş bir tatlılığa sahip ve kıvamında.
kaşıkta kalanı kendime saklıyorum bu arada.

geri kalan 3 parçadan birine aldığı kadar huzur doldurup
diğerlerini boş* bırakıyorum.
ve şimdilik bu haliyle tekrar yerine yerleştiriyorum.

*boşluklar için daha sonra bi ara düşüneceğimdir.

foto: soida-2008-istanbul



Mart 25, 2009

sometime ago


şimdi sadece beklediğim bir anın hayali,
uzun zamandır istediğim bir yol,
gidilecek yer,

ve hiç durma;

geç yara,
arıt beni, tüm zamanları damıt.
sol yarım, kemik.

oluştuk biz,
sür hadi gidelim..


foto: 2008-Muğla-Soida

Mart 23, 2009

''Elimize bir kitap, diyelim ki bir ilahiyat veya metafizik kitabı aldığımızda şöyle soralım: Nicelikle veya rakamlarla ilgili soyut bir mantık içeriyor mu? Hayır. Gerçeklik veya varoluşla ilgili deneysel bir mantık içeriyor mu? Hayır. O halde ateşe atın gitsin, çünkü lafazanlık ve hayalden başka bir şey içeriyor olamaz.''

David Hume

Mart 17, 2009


burning every bridge that I cross
to find some beautiful place to get lost..
hı-hım.

Mart 10, 2009

Kar









ve ahir ömrümde bir ilktir Muğla' da karı görüşüm.

fotolar: muğla-şubat 09'- soida

bi dk




yazdı ve rüzgarlıydı hava,
datça' nın herhangi bir koyunda.
annem denize girmek istemişti..

foto: muğla-datça-soida-2008 yaz

Mart 08, 2009

losing the star without a sky..




we have filled the worlds without subjects, which we dream of together..

Mart 01, 2009

think of someone


-farkettim ki uzun zamandır farkedememişim birşeyleri.

kimilerine göre düzgün ilerleyen bir hayatın içinde oturuyorum ve fakat zaman zaman dengesiz, tutarsız hareketlerim var. insan uzağında olduğu şeyleri çözemez bazen. hani dur bi şöyle objektif, bütün bakayım desen de olaya vakıf olmak için eldeki doneler yetmez ve elbette yaşamak gerekir bazen.
Kaldı ki kimse bir örnek olaya aynı endişeyle yaklaşmaz, aynı tepkiyi vermez. gelgelelim kimsenin derdi kimseyi bağlamaz da. sevgili, eş, dost farkettirmiyor. mantıksal uyum beklemek saçmadır yani.
insanlara verdiğim limitleri kendi kendime aştığımı buna mukabil fazlasıyla hırpalandığımı farkettiğimde yaptığım sert çıkışlar beni keskin ve agresif tanımlı birine dönüştürüyor olabilir, doğrudur. tahammülsüzlüğüm, sabırsızlığım ve tezcanlı oluşum bazı durumlarda hata yapmama vesile de olabilir. oysa ki kimse hak ettiğinden fazlasına sahip olmamalı..
Eşitlikçi bir yaklaşımla; limit sonsuza giderken kimin ne yaptığının bir önemi yoktur ancak kısıt fonksiyonunuz varsa ve gerçek değişkenlere dayanıyorsa, işte o zaman ikili ilişkilerde karşılıklı özen ve dikkat daha ağır basar.
sonra duyguların yanıltıcı olabileceğini, en duygu adamıyım diyenden bile korkulabileceğini, güven duygusu oluşturmada esasen duygusal davranmanın hiç bir zaman yeri olmadığını gördüm bir kez daha. zira değişken duygu halleri verdikleri kararları etkileyenler için duygusal olmakla karşı tarafta güven duygusu oluşturmak arası bir illiyet bağıntısı oluşturmak namümkün.
bugün hissedilen bir duygu yarın reddedilen bir karşıt duygu, suçluluk, utanç duygusu vs..
hissiyat.. ''düşünce''ye yön verdikçe yanıltır insanı. buna mukabil önce rüyalara daldırır sonra gerçeklere batırır. bir ''his''in düşünceye dönüştüğü o dar vakitte kör noktalarını sorgulamadan çıktığınız yol henüz yarısında bile değilken pişman edebilir sizi.
üzülmeyin kararlarınıza.
değiştikçe dönüştüğünüzde, pişman olmayın.
yaşayın ve unutun gitsin..

foto: Muğla- Dalyan Gölü- 2008- Soida

Şubat 21, 2009

uçuştu..

Beyazıd' da farklı akıyor gün.
biz gelip geçerken
caddelerde ''bir'' zaman işliyor
ve hep aynı saati gösteriyor.
sonra ne oluyorsa avuçlarım ellerine değdiğinde,
Sarayburnu' ndan atmosferde bir yere doğru
uçuşarak gidiyor aklım.
yaramaz çocuk gibi çekiştiriyorum kolundan
oraya gidelim, buraya bakalım, şunu yiyelim, şurda biraz oturalım
o vakit;
akşam eve gidince yiyeceğim azarı bilip daha çok azdığımda,
yanaklarımdaki haşarı pembelik renginde gülümsüyor dudakların.
..
günlerin hepsi çuvala girmiş.
acelem, erteleme hatasına düşmemekten geliyor.
şikayet etmeden günübirlik seyahatlerde buluşuyoruz.
..
seninle gezdiğim her alemde
daha önceki anlara reset atıp
anlar biriktiriyor,
kareler kaydediyorum hafızama.
..
heyecanım en deli çağlarını yaşıyor,
aklım en olgun zamanlarını,
vücudum nerede?
gözlerim kapalı bir süre
cevabını bilmiyorum.

işte sonra,
aklımdaki tüm sorulara toplu bir cevap arz ediyor nüfuzun
ve seninleyken üreteceğim tüm soru işaretlerine de..
hissiyatın tanımıydı anlatmıştın anımsıyorum;
seni seviyorum.

Elizabeth Reed

foto: beyazıd-Liz-2009

Şubat 19, 2009


zaman zaman özleyebiliyorum ben.
anlaşılmıyor..

sonra ansızın dan dun.
çoklukla inciniyorum ben.
soğu sen.
ben düşeyim uzağa.


foto: 2008-muğla-soida

Şubat 04, 2009

I am not surprised

bildiğim bu gerçekler canımı daha fazla yakamazdı heralde..
gözyaşlarına kıyamadığım insanların ağlaması, kendimi zaman zaman sirk akrobatı yapmama sebep olsa da elimden gelenin sadece ip üstünde dikkat dağıtmak olduğunu bilirim.

sevmek, bunu dile getirmek ya da bunu yıllar boyu saklamak.

üzmek, bundan sıkılmak, ama yine de zaaflara yenilmek ve nihayet üzmenin bir adım ötesi; kırmak akabinde parçalamak.

ötelemek, ötelerken unutturmak, vazgeçmek, amaçsız kalmak çıkılan yollarda.

bu zamana kadar yaptığın herşeyi zaaflarının belirlediği doğruysa, sadece kendini düşündüğün için bencil, ve onlara teslim olduğun için yeniksin.
ve ölüm diye bir şey var bilir misin?
tüm sözlerin sustuğu bir yerde bekliyor seni, sabahın kör vakti ya da tüm eşeklerin eşref saatinde..
böyle zamanlarda kilometrecelerce uzaklaşma isteği uyandırırsın insanda. arkanı dönüp gidemediğinden yenik düştüğünü bilirsin. tüm tartışmalar körelir o odada.
susarsın bilirim, kafandan çabuk atarsın. canın sıkılmaz.

Ocak 26, 2009

sokak ortasında

yüzümü kaçırıyorum gülerken,
sokak ortasında atışıyoruz işte tatlı tatlı.
adımlarım duraksıyor ve bakıyorum,
daldığım yerden çıkarken farkediyorum ki fazla bakmışım
neyse canım.. bir kaç dikkat dağıtma hileleriyle durumu toparlıyorum;
bir öpücük konduruyorum yanağına, devam ediyoruz yürümeye.
(iyi alıştım yalnız dikkat dağıtmaya)
..

gülmekteyim son zamanlarda bir hayli:)

''evet işte bu!''
gerçek anlamıyla nefes alıyorum,
ellerim hiç olmadığı kadar sıcak,
nabız dengesiz, doğal.
bir de vücudumdaki adrenalin seviyesine bağlı olarak,
ara ara asfalt ayağımın altından kayıyor.
çaktırmadan yadırgıyorum bu durumu ama şikayetçi değilim.
..
farketmek birini,
gerçek olduğunu hissetmek.
O' na anlamlar yüklemek.
zamanlar paylaşmak başbaşa.
hiç olmadığım kadar güzel.

ben aşığım.

Ocak 13, 2009

kutu


beyin yanıltır insanı;
öyle ki aklınızın size oynadığı, bir dizi oyundan başka bir şey değildir olan biten.

yarattıklarınız hayallerinizle sınırlıysa;

her oturduğunuz bar sandalyesi, geçtiğiniz sokak, her beklediğiniz kaldırım
henüz kimselerin oturmadığı, geçmediği, basmadığı noktalar kümesiyle doludur.

sonra bir ''aralık'' vakti,
ayaklarınız sizi bilmediğiniz yerlere sürüklerse
Elleriniz aralıklara girmeye ürker.
tüm temaşa etrafınızı süsler
işte ne yapacağınızı kestiremediğiniz
o vakit;

''eşdeğeriyle yan yana yürürken
cehennem sokağında birey olmak..''
..
''bir'' iken birey, bireyken üvey,
sonra uyumakla ayılmak arası bir sabah.
gözümü açmamla birlikte
mudil olan her olguya neşrediyor yüzün
bir yerlerde, tüm kötü fikirleri beyaza boyamak gibisin.
yer yok şakaklarımda karmaşaya.

..
giysiler, sadece kusur örtmez.
dilin söyle(ye)mediğini, kapatmak ister ama çoklukla beceremez.
ten, insanı örtendir
ve giysiler
çokluk dikkat dağıtırlar,
sonra bir gece yarısı gerçeği sabotajdan hesaplaşmalar boyu açığa alınırlar.

ve..


''ve en inceldikten sonra

ilkel sözcüklerle konuşmak seninle.''

..

varılacak yerlere giden yollarda,
zaman, gökyüzüne baktıkça neşreder kol saatime.
nevadır yıldız, sesi soluğu kalmayan oda camları için.
cam;

''saat beş nalburları pencerelerden
madeni paralar gösteriyorlar
yalnızlığı soruyorlar,
yalnızlık, bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.''

beyin, avutur insanı.

Ocak 11, 2009

his

bazen bir şarkının size hiç bir şey hissettirmeyişi güzeldir.
çünkü yaşadıkça bir şeyler sürekli hissedilir.
sonra bunu farketmenizle beraber tekrar hissetmeye başlarsınız.
ve fakat o kısa süreli hissizlik..
tadı damaktadır.
..
sonra bazen bir şarkı çalar
uzun zamandır hissetmediklerinizi hissettirir.
..

uçları kırık, saçları gibi..

Ocak 05, 2009

satırbaşı

yürütüyorum,
istemdışı.
yollar çöl sanki: kumul dolu alabildiğine.
..
yarım ve ulu orta bir hayatta buluşuyoruz sonra.
o vakit unutmak istiyorum vahaları.
..
anımsıyorum,
göğün ortasında işte tılsım..
soluma bakıyorum.
kısa mesafeleri ölçemiyorum ben.
..

''iki kalp arasında en kısa yol:
birbirine uzanmış ve zaman zaman
ancak parmak uçlarıyla değebilen
iki kol''
diyor C. Süreya..


anımsıyorum,
soluma bakıyorum ama
uzun mesafeleri ölçemiyorum ben.