Kasım 30, 2009

avuç

içimde herhangi bir pazartesiyi yaşama gereksizliği.
ortalık yerde gri-sert dolanıyor,
kimseye seslenmiyor, kimseyi duymuyorum da.
neden herkes bu kadar aceleci?
..
özlüyor, çok özlüyorum.
her fırsatta lanet ediyorum.
tüm bu suratlar zebani sanki.
..
işin kötüsü,
annem bile beni anlamıyor.
işin kötüsü,
hiç bir şarkı bana iyi gelmiyor.

Kasım 24, 2009

Flash Mob: Pillow Fight


akşam sekizde Steev' in isteği üzerine taksim meydandaydık.
Sürpriz dedi söylemedi ne olduğunu.
Tam sekizde meydan yerli-yabancı kaynıyo, herkesin elinde bi yastık..
Ah be Steev insan demez mi yastığınızla gelin deyu?!
:) güzeldi velhasıl, çoklukla Londra versiyonlarını izlediğimizden, şaşırdık.
İstanbul' da gördüğüm ilk Flash Mob..

Kasım 23, 2009

İzole bir hayat ihtiyacım var.

Bu gün sirkecide herhangi bir yerde 15 dk kadar oturup denizi izlemek istedim,
tren garının önündeki bahçemsi yeşilliğe baktım,
bank aradı gözlerim. az ilerde bi tane buldum, biraz yanaştım, baktım taksici amcalar parsellemişler. hemen de taksiiii diye bağırarak patlattı gözlerini bi tanesi,
geri bastım. kaldırıma baktım en yüksek ve oturulabilir kısmına 30 lu yaşlarda iyi giyimli adamın biri oturmuş.
neyse dikildim ayakta bi süre,
belim çok ağrıyor, sırtım gergin.
ilerden bi yerden korna sesleri geliyor, adamın biri trafiğin ortasında kalmış, diğer canavarların tahammülü yok. nasıl da çoğalıyor galeyan klaksonları. eller kollar çıkıyor pencerelerden. coşkuya nasıl da varız, mütemadiyen varız, iyi kötü farketmez, herzaman varız.

derken toramanın teki ağır-tok sesi, eş zamanlı şahlanan eliyle:
''az ileri al da geçelim a...koyim!''

orda ben bi süre akılsız kalmış olabilirim.
kafamın tam ortasında duran, mental-hantal kitle, sıra dışı şeyler çağrıştırıyor bana.
oyun mu ne anlamıyorum, şaka değil ama levye var sanki çantamda.

nihayet gözlerim neden oraya indiğimi hatırlatır gibi istemsiz devrildi ve denize baktım.

ben
içinde boğulmayacağım, izole bir hayat istiyorum.
çok mu şey istiyorum?

Kasım 22, 2009

İki Dil Bir Bavul



-Anlamıyorsunuz değil mi? İyi ben de sizi anlamıyorum zaten, napıcaz?

Yeni mezun Türk öğretmen Emre' nin, doğuda bir Kürt köyüne tayini ile yaşananlar üzerine.
Türkçe' yi ikinci bir dil yani anadilden sonra yabancı dil olarak benimsemeye çalışan insanlar arasındaki 1 yılın özeti.

Demirci Köyü' nün ana dili Kürtçe olan çocuklarına, birleştirilmiş sınıflarda, ''Hayat Bilgisi'' mi öğretilir ''Dil Bilgisi'' mi? Farklı dilleri konuşan ve aralarında açık ara eğitim farkı bulunan insanlar için, ''İletişim'' ne kadar zor olabilir sizce?

Kast ettiğim, yalnızca okul eğitimi değil, yoksunluktan doğan öğrenimsizlik aynı zamanda.
En basit tanımıyla cevizin ne olduğunu bilmeyen bir çocuğa (problem1), cevizi bilmediği bir dilde anlatmak (problem2). İçinde barınan dinamikler ve bilinmeyenler çoğaldıkça büyüyen bir denklemdir bu. İhtiyaç olunan en doğal metaların (ayakkabı, kalem, çamaşır makinesi vs) karşılanamaması sebebiyle ''Çağın Gerisinde'' kalmak.. Aynı ülke sınırları içerisinde, aynı devletin vatandaşı olup, iki farklı kültürün, dilleri farklı insanları olarak, ayrımı en çetin şartlarda neredeyse çağ bazında
yaşamak.

Hayal gücünüzü zorlamak istemem, zira herkesin anlamlandırabileceği bir durum değil?
Çözmeye çalışmadan önce ''anlama'' gerekliliğini hissetmek gerek.
Söylemeye çalıştığım, uzun-kısa var olan tüm sorun ve ayrımlara eleştirel bakabilme yetisi gerekliliği.
Birey olarak ''bir başkasının gerçeğini'' anlayabiliyor muyuz?
Kabul edebiliyor muyuz demedim. Anlayabiliyor muyuz?
Doktor bile teşhis koymadan önce şikayet dinler.
Siz dinlemek nedir gerçekten biliyor musunuz?

Peki dinlemediğiniz, dolayısıyla anlayamadığınız bir insanın başınızı ağrıtan sorununu nasıl anlamlandırabilirsiniz?
Eğer yap(tır)ım gücüne sahipseniz, dinlemediğiniz insan için ne yapabilirsiniz?

Bu insanlar büyür-gelişirken, yaşadığı ayrımı kendinden sonrakilere öğretirken,
sesleri garp duvarına çarpıp şark dağlarında cereyan edince;
doğuştan gelen farklar sebebiyle, sonradan verilen benimsenememiş eğitim-öğrenimini,
temel hak ve ihtiyaç yoksunluğundan doğan hazımsızlığını içsel savaşlara dönüştürünce...

Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan' ın yönetmenliğini yaptığı, Horoz Kentli Emre ile Demirci köyünün güzel bakan çocuklarının oynadığı film: İki Dil Bir Bavul.
Filmdeki okul, ataması yapılan öğretmen ve öğrenciler kurmaca değil tamamen gerçek.

Acıma duygusu değil, rahatsızlık uyandıran bu film;
Kürt Dili ve Kürt toplumu üzerine düşünülenleri, doğru sanılan ve aksini kabul etmeyen tüm negatif yaklaşımları alt üst eden, belgesel niteliğinden uzak, gerçek bir yapım.




İzleyin, izletin.

Kasım 18, 2009

I will sing u a song

Merhaba,
kafamda filler ..

bok gibi istanbul günlerinden birinde,
Caanım dostum doğdu bugün.
yürüdü, koştu, incindi, güldü, sevdi.
sonra geldik.
öptüm, sarıldım..
dudaklarını büzdü.. gülümsedi.

iyi ki doğdu, iyi ki!

Kasım 15, 2009

Mesafe

Termosa kahve doldurmuş
paketlemiştin ayak izlerimizi
gerekirse atarız diye
soluk kesici
amansız karın dişlerine.

Eli çekiçli marangozlar gibi
birlikte öğrettik mesafeye
nasıl çatılır dam
aralarında koştuğumuz
ağaçlardan.

Geride kalan sessizlikte
duymaz olduk artık
uzak yaz evinin sorusunu:
Yarın
nereye gidiyoruz peki?

Akşam vakti koruyor kızak köpekleri
orman hiç bitmeyecekmiş gibi.
Ama her gece karda
kahkahalarımızı duyunca
diniyor titremeleri.

John Berger: Ve Yüzlerimiz, Kalbim, Fotoğraflar kadar Kısa Ömürlü

When I Sit Alone Without You

I felt a little bit strange to myself..

Kasım 13, 2009

we all together pür neş'e astronauts


Muhteşemdi.
(organizasyonun bilet konusunu öküze bağlamasına,
jolly jokerin göt kadar mekan oluşuna ve tüm eksilerine rağmen)

Yarıma doğru UzAy' a sağlam bi giriş yaptık.

nasıl güzel nasıl keyifliydi yau.
tüm güzel parçalarını ve pek tabii en babalardan:

''All is violent, All is bright''
''Fire Flies And Empty Skies''
''The End of The Beginning''
''Fragile''
''Radau'' ve daha niceleri çaldılar a dostlar.

İki kere de bise çıktılar.
Konsepte uygun bi dünya video.özellikle uzaya gönderilen ilk maymun:)
hem görsel hem işitsel tek kelimeyle mükemmel performans sergiledi
God is An Astronaut.



Hea bir de
Caaanım Torsten mahallemin çocuğu sanki.
bu ne samimiyet bu ne güzel insan yau.

Biletimi de imzaladı:)

şimdi ben bu haftasonu,
Kozmos' ta bir yerdeyim. rahatsız etmeyin.


Foto: keriz gibi yanıma makina almadığım için bu geceye ait değil biline.Lutz Diehl' e aitmiş.

Kasım 05, 2009

Canon See Him :)




Derler ki bir şeyi kırk kere söyleyince olurmuş.
Furkan 2010 kişiye söyletirse Canon duyar sanıyorum.
Blog karıştırırken buldum hatta fotolar içinde arkadaşımı gördüm.
Sevimli geldi destek vereyim istedim..
umarım gerçekleşir:)

Şuraya bir bakın derim: Canon see me!

Kasım 04, 2009

Hollow

üzgünüm.
üzgünüm değiştiremedim.

bahaneler üretmek kadar saçma şimdi düşünmek.
ve depresiflik, sorumsuzluklarını altına gizlediğin basit, küçük ve iki yüzlü bir maske..