Ocak 11, 2008

çaydanlık


bugün burada ne için toplanıp da koltukta birşeyler zırvalama derdindeyim bilmiyorum.
bir garip duygu karmaşasındayım; ellerim buz ve en çok içinde uyuyabileceğim alelade bir akşamın odaya sinen ışık kırıntıları güneşten kalan. dünden kalma bir gülümseme yanakları coşturan ve koşarak gidiyorum ki mutfağa çaydanlık yanmak üzere, şaşıyorum kendime, dalgınlığıma. neyseki hala koku alabiliyorum tam anlamıyla burada olamasam da.
bir gün yolda yürüyordum, verdiğim kararların üzerinden geçerek tek tek...değişen benmişim diye düşünürken anladım ki esasen tüm gerçekliğiyle bir hayatı yaşamak için dönüşen şeylerdenmişim. neresindeydim ve karşıma çıkanlar da neyin nesiydi? otobüsün birinde, elinde sıkı sıkıya tuttuğu poşete ve yüzüne oturan çizgiler birşeylerin iadesi birine baktım uzun uzadıya. kimbilir neyin derdine düşmüştü. ne kadar da çok anlam yüklüyordum herşeye. gereksizdi bir aşkı dolu dolu yaşamak, ne demiştim bi tarihte oysa ki taraflar eşit her tükenişin eşiğinde. ve tükenişler en çok ses sistemi dandik bir eski televizyonun zap yaparken insanı koltukta hoplatması kadar ani olmasa.
sanırım bugünü de bitirdim. ve sadece düşündüm, bakkaldan ekmek almak harici bi eylemde bulunmayarak. ellerim hala buz.

2 yorum:

  1. "sonra, yağmur yağdı. ben çok üşüdüm."

    buralara çok güzel yazılar istiyorum.

    YanıtlaSil
  2. hep bir günün biten özleminde tükendik ya da onu yakalarken yittik icimizdeki huzursuzluğumu huzura erdirme çabasında debelendigimizi farketmeden...kafamızı kaldırıp gökyüzüne kocaman actık kollarımızı kimi gün hüzünü avuclarımız içinde gökkusagındaki parlemente bırakırken..
    Biz hayatı böyle sevdik huzursuz bi demlikteki çay gibi.. :)

    YanıtlaSil

tefsir