Nisan 27, 2008

n'aber ya?


bugün günler sonra tam da nisan bitmeden yağmuru tekrar gördü muğla.. hava bozuk atsa da sevindim, şoka kadar gidip geldim, param yetmedi kasada yoğurttan vazgeçtim. sokaklar herzamankinden daha fazla is koktu yağmur kokusuna karışıp..mintiden çıkma ibrahim erkal resmine gülerken, ekmeğin ucunu kırmak istedim, sakızımın tadı henüz yerindeydi, vazgeçtim. kazıkçı Taş market'e girmedim bilerek. herşeyi daha pahalıya satıyo şerefsiz, ulan tamam küçük esnafı da korumak lazım ama bu küçük esnaf ondan 100 bundan 50 kuruş daha fazla derken iliğimizi kurutuyosa daha ne kadar dayanabiliriz ki..kapısının önünden geçerken gözgöze geliyoruz, ellerimde şok poşetlerini görünce sigarasından bi nefes alıp (gözlerini işte tam da sigarayı çektiği noktada tıpkı bir esnaf gibi kısarak) pis pis bakıyo, ben de bakıyorum bi süre manasız bakışarak ilerliyoruz. hani gözgöze gelinen anda karşıdakinin bakışlarından mana çıkarmaya çalışırken birden fazla baktığınızı farkedip ani bi manevrayla kafayı başka yere çevirirsiniz ya. o çöpü dökerken ben apartmana giriyorum. apartmanın girişi leş gibi kokuyo. kömürlükten gelen kedi miyavlamasına benzer bir ses otomatiğin sönmesiyle beraber hafif bi tedirginlik yaratsa da kendimi algılama gücü düşük asansöre atıp 4 e basıyorum. kanatlar kapanıp yukarı doğru çıkarken 4 rakamının hayatımdaki yerini sorguluyorum. uğurlu gelmiştir hep bana dört. ya da ben öyle sanmışımdır. ama severim 4'ü. ilkokuldan bu yana öğrenci numaralarımda hep 4 vardır misal. haklı bulmadığım allahın hakkını bile dört sayarım. hem sonra ilerde hep dört çocuğum olsun istemişimdir. yiyecek birşeyler hazırlamaya çalışırken, ezilen domateslere bile üzülen annemin aslında ne kadar duygusal bir insan olduğunu hatta ailedeki en duygusal insan olduğunu düşünüyorum. yemek bitip, çayını hazırlarken kaçırdığı dizinin tekrarını izlemek için salondaki yatağına yatırıyorum onu. mutfaktan salona konuşurken ses kesilince ellerim silip kapıdan uzanıyorum, uykuya daldığını görünce çayın altını kapatıp odama çıkıyorum. odam herzamankinden daha dağınık. muayyen gün sendromu idare ediyorum işte. odalar dağınık ve yatak hep açık olmalı özellikle böyle günlerde. başucumda kitaplar, tokalar, bir kaç eski not, fişler..
yağmur iyiden iyiye bastırırken fonda 1554 üncü defa

'last night I dreamt that somebody loved me'
bu şarkı bugün hep çalsın. gece yarılarına kadar.
tavan arası, cam kenarı, bir kaç taklacı güvercinin kanat sesleri eşliğinde nihayet akşam usul usul iniyor şehre. ve güneş hollywood tepesinin arkasında bir yerlerde batarken odaya kızıl akisler saçıyor, son cilvelerini oynar gibi..
dalıyorum gözlerime kızıl oyunlar.

uyuyorum ellerimi yastık altı yaparken.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

tefsir